Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika yıllardır 'terörle mücadele' ediyor. Yalnız başına da değil, her ülkeyi kendi izlediği mücadele çizgisine çekmeye davet ediyor ABD; farklı görüşlere ve uygulamalara ise tahammülü yok...

        Türkiye'den ara sıra gelen uyarılara da kulak tıkıyor.

        Sadece kulak tıkamakla kalsa iyi, Ankara'dan yükselen itirazların Washington tarafından farklı değerlendirildiği Amerikan medyasının tavrından belli oluyor... ''Dün el-Kaide'ydi en büyük düşman, şimdi IŞİD; eğer soruna doğru teşhis koymaz ve mücadeleyi yanlış zeminde yürütürseniz, IŞİD'ten sonra başkaları çıkacaktır'' denildiğinde, ''Demek ki, IŞİD yanlısısınız'' terslemesi geliyor Washington'dan...

        Hani eskiler ''Dinime dahleden bari Müslüman olsa'' demişler ya; ben de aynı minvalde ''Bu terslemeyi yapanlar bari terörle mücadelelerinde başarılı olsa'' diyorum...

        ABD 'terörle mücadele' genel başlığı altındaki topyekün savaşı 11 Eylül (2001) uğursuz eylemlerinden sonra başlattı. Savaşın cephesi bütün yeryüzü. Önce kendi vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, etnik ve dini özelliklere göre ayrımcı fişlemeler yapmayı mümkün kılan bir dizi yasa çıkardı ABD; sonra aynı yaklaşımı müttefiklerinden bekledi.

        Bugün dünyanın dört bir yanı, George Orwell'in ünlü romanı '1984'te öngördüğü saçma birer polis devletine dönüştü.

        Washington'un yürüttüğü 'terörle savaş' yöntemleri yüzünden...

        Saçma da olsa uygulanan yöntemler, bari dünyamızı daha güvenli hale getirseler; nerde! Tam tersine 'terörle mücadele' adı altında uygulanan yöntemler, özellikle belli ırk ve din profilinden insanların birer 'potansiyel terörist' olarak görülmesi, terör riskini azaltmadı, müthiş artırdı.

        Bu benim tespitim değil; 'Institute for Economics and Peace' adlı itibarlı kurumun her yıl bu zamanlarda yayımladığı 'Global Terörizm İndeksi'nin bulgusu... Washington Post gazetesinde özeti yayımlanan rapor, bütün dünyada 'terör' kapsamı içine giren eylem sayısı 2000 yılında sadece 1500 iken, bu rakamın 2013 yılında 10 binin üzerine çıktığını kayda geçiriyor. Bu eylemlerin yüzde 60'ı da, Irak, Afganistan, Pakistan, Nijerya ve Suriye'de gerçekleşmiş...

        Nijerya'yı bir tarafa bırakırsak, terör eylemlerine en fazla mâruz kalan ülkeler ABD'nin 'terörle mücadele' kampanyasına muhatap olanlar...

        Rapor suçluyu doğru biçimde belirlemiş: ABD'nin sürdürdüğü dış politika... Okuyalım: ''Terör eylemlerindeki yükseliş ABD'nin Irak'ı işgaliyle başladı. İşgal, ülkede, geniş iktidar boşlukları yaratarak değişik fraksiyonların ortaya çıkmasına ve şiddet kullanmaya başlamalarına yol açtı.''

        Yanlış mı bu tespit? Kesinlikle değil...

        İşin 4 ilâ 6 trilyon dolar olarak hesap edilen mâli faturası da var.

        Eğer hastalığa konulan teşhis yanlışsa, tabip ne kadar usta, hastahane ne denli mükemmel olursa olsun, uygulanan tedaviden sağlıklı sonuç alınamaz.

        ABD 11 Eylül uğursuz eylemlerine yanlış teşhis koydu, o gün bugündür dünyamız terörle yönlendiriliyor...

        Dün el-Kaide'ydi, bugün IŞİD, yarın kimbilir hangi örgüt...

        Ceremesini belki mâli açıdan Amerikalılar da çekiyor, ama teröre doğrudan muhatap olan ve yanlış teşhisin ortaya çıkardığı sorunlarla birebir başetmek zorunda kalanlar bizleriz...

        Bütün İslâm Dünyası...

        Joe Biden, ABD başkan yardımcısı, bugün ülkemizde ve yanlış teşhis istikametinde belirlenmiş reçetesi de cebinde... Beklediği, reçetede yazılı ilâçların sorgusuz sualsiz uygulamaya konması; kullanacağı sopa da Türkiye'nin IŞİD destekçisi olduğuna dair Amerikan medyasında çıkan zırvalar...

        Umarım, bu defa biraz farklı davranır, itirazları daha dikkatle dinler...

        Diğer Yazılar