Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “Esad önemli” anlamına gelen sözleri kendi bakanlığı tarafından bile beğenilmedi, ama Kerry’den hemen önce CIA Başkanı John Brennan’ın ağzından çıkan “Esad’ın devrilmesini istemiyoruz” açıklamasını ne yapacağız?

        Belli ki, ABD, Suriye politikasını gözden geçirmiş ve yenilemeye hazır...

        Yeni politikanın merkezinde Beşar Esad’ın durduğu da belli.

        Şaşıralım mı? Elbette hayır. İşin bu noktaya varacağı hayli zamandır kendini belli ediyordu. ABD diplomatları, Esad karşıtı cepheyi yakından tanımaya, muhaliflerin ne yapıp yapamayacaklarını ilk elden öğrenip Esad sonrası Suriye vizyonları hakkında bilgi edinmeye başlayınca, yanlış tercihte bulunduklarını fark ettiler.

        Kendini şimdilerde belli eden yeni politika arayışının iki yılı aşan bir geçmişi var.

        Türkiye açısından konu olağanüstü önemli.

        Önem, ABD’nin tavır değişikliği yüzünden Türkiye’nin yalnızlaşmasından kaynaklanmıyor sadece, Türkiye için uygulamalı dış politika dersi anlamını da taşıyor.

        AK Parti’nin -şimdilerde başbakanlık koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu’nun katkısını gözardı edemeyeceğimiz- “Komşularla sıfır sorun politikası” ilk güzel örneğini Suriye’de vermişti. İki ülkenin vizeleri kaldırarak halklarını yakınlaştıran dostluğu, iki devleti yönetenler arası samimi ve sıcak ilişkilere de yol vermişti.

        Bugün ise her iki ülkenin başkentinden birbirlerini yaralayıcı açıklamalardan başka bir şey duyulmuyor. Türkiye, Suriye politikasını “Esad gitmeli” zeminine oturttu, Suriye’nin Türkiye politikası ise “Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye’ye zarar verme” ilkesi üzerinde dönüyor.

        Mısır politikamız için de benzer bir durum söz konusu.

        Dış politikada ve ekonomide sorunlara yol açtığı gibi, ülkemizin güvenliğini de tehdit ediyor bugünkü durum.

        Henüz devleti yönetenlerin görüşü haline dönüşmedi, ama dış politikada yenilenme ihtiyacı pek çok kişinin ağzında... ABD’nin tavır değişikliği sonrası, Suriye ve Mısır’a dönük politikamız iyice sürdürülemez hale gelecektir.

        Ne olacak peki?

        Biz de politikamızı eninde sonunda yenileyeceğiz elbette.

        Ne zaman bu konu açılsa, birileri, ülkelerin başkentlerinden yükselen incitici ve yaralayıcı sözleri hatırlatıp, “İmkânsız” sonucunu gündeme dayıyorlar. “Bunca saldırı ve küfürden sonra olmaz, olamaz, asla” diyen diyene...

        Eğer bu teşhis doğru olsaydı aynı tavır değişikliği ABD için de düşünülemezdi. Bizzat Barack Obama’nın ağzından çıkan, Kerry’nin de sürekli tekrarlayıp durduğu, Beşar Esad’ın not defterine geçmiş pek çok aşağılayıcı söz var. ABD’nin Suriye politikası, son dönemece kadar, “Esad mutlaka gitmeli” tezi üzerine oturmuyor muydu?

        Yalnız Suriye mi?

        İran ve ABD liderlerinin birbirleri hakkında söylediklerini hatırlayın. İranlılar geçmişte “büyük şeytan” diye andıkları ABD’yle yakınlaşmanın yollarını arıyor bugün; ABD de argo sözlüğündeki en çirkin sözleri reva gördüğü Tahran’daki İslam rejimiyle arayı düzeltme çabasında...

        Barack Obama, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi bizzat aradı; iki ülke diplomatları gizli-açık görüşmelerini sürdürüyorlar...

        Lafı uzatmaya gerek yok: Ülkeler arasında sürekli dostluk veya sürekli düşmanlık ilişkileri olmaz; dünün düşmanları bugün dosttan da ileri olabilirler.

        Yaklaşık 20 milyon insanın öldüğü Birinci Dünya Savaşı’nda ve 60 milyon cana mal olan İkinci Dünya Savaşı’nda karşı cephelerde savaşmış İngiltere ve Almanya bugün dost ve müttefik değil mi?

        Diplomasi zaten bu gibi durumlar için düşünülmüş bir kurumdur.

        Mısır ve Suriye’den başlayarak Ortadoğu politikamızı yeniden gözden geçirmeliyiz.

        Diğer Yazılar