Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİDEN beri tanıdığım AK Partililerde daha önce hiç karşılaşmadığım türden bir tedirginlik görüyorum. İçerideki ihtilafın dışa vurulduğu son çıkışlardan çok önce başlayan, ancak “Burada hükümet de var” çıkışına “Ben konu mankeni değilim” cevabıyla devam eden son tartışmalarla zirveye tırmanan bir tedirginlik bu.

        Partilerinin zaafa uğrayabileceği ve başka partilerin başına gelenin tekrarlanabileceği endişesi giderek AK Parti tabanında yaygınlaşıyor.

        Önümüzde DSP, DP, DYP ve ANAP gibi örnekler dururken bu endişeye “Yersiz” diyemeyiz.

        ANAP’ta olanı hatırlayalım; kurucusu ve lideri Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında yaşananları: Özal sadakatinden hiç kuşku duymadığı Yıldırım Akbulut’u başbakan atamıştı; ancak ilk krizde, Körfez Savaşı sırasında, başbakanla arasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştı.

        Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın istifasına yol açan siyasi kriz sırasında, Özal’ın, başbakanlığa getirdiği Yıldırım Akbulut’un da istifasını beklediğini biliyorum.

        Öyle gelişmedi olaylar... Krizin varlığını değerlendiren Mesut Yılmaz, araları pek de iyi olmadığı halde, Özal’ın hayal kırıklığından yararlandı. Cumhurbaşkanının eşi ile çocukları üzerinden geliştirdiği politik manevralarla ilk kongrede partiyi ele geçirmeyi başardı.

        Sonrası herkesin malumu: Kurucusunun çizgisinden sapmaya ve seçim yenilgileri tatmaya başladı ANAP... Siyasi haklarına kavuşan Süleyman Demirel ANAP’ı iktidardan edebildi. Peş peşe hatalar, Özal’ı, “Acaba cumhurbaşkanlığını bırakıp yeniden siyasete mi dönsem?” noktasına kadar götürdü.

        Duyargaları açık AK Partililer “Yoksa biz de mi?” endişesine boşuna düşmüyor...

        Bir de Demirel ile DYP genel başkanı seçilip başbakanlığı üstlenen Tansu Çiller arasında yaşanan sıkıntılar var...

        Mesut Yılmaz’dan ANAP’ı kurtarmaya çalışan Özal’ı bir yana bırakıp DYP’yi Demirel’den uzaklaştırmaya kararlı Çiller’i gözünüzün önüne getiriniz. Yakınlarına, “Bir ara içimden şu kadını Köşk’ün penceresinden aşağıya atayım düşüncesi geçti” itirafını yaptığını duyardık Cumhurbaşkanı Demirel’in. O hisleri yüzünden Çiller’in başarılı olmasını istemedi Demirel ve DYP’yi yok olma noktasına götüren sürecin önünü açtı.

        Parti elinden gittiği için 28 Şubat’la dışa vuran yeni ittifaklar kurarak yıllarca izleyegeldiği çizgisinden saptı Demirel...

        Herhalde AK Parti bu durumlara düşmez; hele önünde ders çıkarabileceği bu kadar açık örnekler dururken...

        Tayyip Erdoğan halkla kurduğu doğrudan ilişkiye ve tabanın kendisine olan sarsılmaz bağına güveniyor.

        Kendisine ve yanındakilere şaşırtıcı gelebilir, ama Özal ile Demirel de aynı güven içerisindeydiler. Nasıl güvenmesinler; her ikisinin partisi de, kendilerinin zirvede oldukları dönemlerde, AK Parti’nin aldığından farksız yüksek oranda oy almayı başarmıştı.

        En güçlü olunan an, eğer gaflete düşülürse, siyasette en aciz duruma tekabül eder; en ciddi sıkıntılar en tepe noktadayken yaşanmaya başlanır. Ne olduğunu anlayamadan birdenbire iniş başlayıverir.

        AK Parti o noktada mı? En tepe nokta sayılabilir evet AK Parti’nin şimdiki durumu; ancak bunun inişe başlanılan nokta olup olmayacağına, ancak bundan sonraki gelişmelere bakarak karar verilebilir.

        Cumhurbaşkanlığı, başkanlık gibi makamlar, oralara tırmananları yalnızlaştıran makamlardır; etrafları kalabalık olsa da, gittikleri yerlerde kalabalıklara muhatap edilseler de yalnızlık kaderleridir.

        Yalnızlık ise insanlar için, farklı bir sınav alanıdır.

        Bugün de burada durayım.

        Diğer Yazılar