Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin aralarına girmek için özenegeldiği ülkeler arasında medyası bizim kadar politize olan var mıdır?

        Yoktur.

        Gelişmiş ülkelerde medya tek yönlü değildir, hayatın bütün alanlarıyla yakından ilgilidir; zihinleri çelmek, ülkedeki gelişmelerden kendine pay çıkarmak gibi bir derdi de bulunmaz. Kendini sadece dar politik gündeme hapseden bir gazetenin okunma, televizyon kanalının izlenme sıkıntısı olur o ülkelerde...

        Bizde öyle mi ya? Kalabalık sayfalı gazetelerde birkaç sayfa ve sütun dışında her satır siyasete ayrılmış durumda. Birkaçı istisna, hemen her gazetenin bir siyasi eğilimi, her yazarın da bir siyasi kimliği var. Okurlar da bunu bilerek gazetesini alıyor, yazarı okuyor...

        Medya, internetle birlikte kendi kendisinin rakibi haline dönüştüğünden satış rakamlarının donmuş görüntüsünün mazereti var; ancak altını biraz kurcalar, hemen hemen herkesin okur-yazar olduğu günümüz ile nüfusun bugünkünün dörtte biri kadar olduğu yılları kıyaslarsanız... Yaptığımız ve yazdığımız gazeteleri okutmakta zorlandığımızı anlarsınız...

        Ne yapalım, bizim medyamız böyle...

        İlk çıkan gazetelerden ve o gazetelerde yazan üstatlardan bugüne ulaşan gelenek devam ediyor... İlk çıkan gazeteler, 150 küsur yıl önce, Saray tarafından endişeyle karşılanıyor, yenilerinin neşir hayatına başlamasına zor izin verildiği gibi, izin almışların alanı da olabildiğince dar tutuluyordu.

        Güncelle ilgilendiği için tepelerden ilgi devşiremeyen yazarlar, çareyi, geniş kitlelere hitap eden edebi eserlerle halkın beğenisini kazanmakta buluyordu. Günceli yazan, siyaseti uğraş alanı seçen kalem erbabı günümüzde de siyasetçiler tarafından sevilmiyor. Siyasi merdivenleri tırmanarak devleti yönetme noktasına gelmiş olanlar, artık medya adını almış olan uğraş alanına bakınca, midelerinin bulandığını hissettiriyorlar...

        Bazen davranışlarıyla, bazen de söylemleriyle...

        Yalnız devleti yönetenler mi? Hayır, muhalefette yer alan, geçmişte iktidar olmuş veya gelecekte iktidar olabilecek partilerin yöneticileri de medyayı ve medya mensuplarını sevmiyorlar.

        Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Yeter ki, sevgisizlik yek diğerinin yok edilmesi arzusuna kadar vardırılmasın... Yeter ki, kendilerinin eleştirilmesini mesele edinen siyasiler, bunun ceremesini sevmedikleri mesleğin mensuplarına ödetmeye kalkışmasınlar...

        İktidarlar nedense medya alanını dikensiz gül bahçesi olarak görmek istiyor. Muhalif sesler ellerine batan diken gibi; öyle görüyorlar. Yalnız onlar mı? Muhalefetin önemli bir ismi, “Biz iktidara gelince bazı gazeteleri ve kanalları kapatacağız” demedi mi?

        Muhalefet de iktidar da “akreditasyon” ayıbı yaşatmada birbirleriyle yarışıyor...

        Akreditasyonu iktidar uyguladığında o duvara çarpanlar haklı olarak feryat ediyorlar, ama aynı meslektaşların, davet aldıkları muhalefet ortamlarında tek sesliliği görüp orada “akreditasyon” uygulandığını anladıklarında gıkları çıkmıyor...

        Giderek iki ucu pis bir değneğe dönüşüyor ülkemizdeki medya ortamı.

        Siyasetçinin tasavvurunda medyasız bir ülke var, elbette bu yanlış; ama galiba medyanın kendisi de muhaliflere hayat hakkı tanınmayan ülke tasavvuruna fazla yabancı değil. Muhalifini yok etmeye yeminli siyasi havayla herkes zehirleniyor.

        Eskiden böyle durumlarda, “Nereye gidiyoruz beyler, bu ülke hepimizin, bu meslek de bizim; ülkeye sahip çıkıyoruz diye mesleğimizi, mesleği icra ederken de ülkeyi zora düşüremeyiz” diyen kıdemliler çıkardı.

        Şimdi yangına körükle ilk önce onlar gidiyor. Ne olacak şimdi?

        Diğer Yazılar