Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun adayları tanıtma toplantısında yaptığı konuşmadan akıllarda pek çok şey kalacak da, galiba en önemlisi, başarı çıtasını yüzde 55 olarak ilan ederken söylediği şu sözler: “Bizim hedefimiz açıktır; 77 milyonun gönlüne girmek...”

        Daha birkaç hafta önce, partinin önemli bir ismi, katıldığı TV programında, “Yüzde 50 oy alıyoruz, fakat geriye kalan yüzde 50’de bu bir nefret söylemine dönüşüyor; eskiden muhaliflerimiz bile bize saygı duyardı, şimdi nefretli bakışlar seziyorum” demişti çünkü.

        Türkiye’nin bütününü kucaklama niyeti, Ahmet Davutoğlu’nun kendisiyle başlattığı “ikinci yarı”“ilk yarı”nın son birkaç yılından farklılaştıracak bir yeni söylemi müjdeliyor sanki.

        İktidarlar, özellikle 10 yılı aştıklarında, muhaliflerini keskinleştiriyorlar. İktidardaki siyasi kadronun temsil ettiği fikirleri paylaşmayan, icraatını onaylamayan, gittiği yolu tasvip etmeyenler, bu gidişi durduramayacaklarını anladıklarında, çareyi, söylemlerini sertleştirme ve sokağı hareketlendirmede buluyorlar.

        Margaret Thatcher ve Tony Blair’in başbakanlık dönemleri 10 yılı aştığında İngiltere’de yaşanan buydu. Aynı durum, Fransa’da Chirac’ın, İtalya’da Berlusconi’nin son demlerinde de görüldü.

        Anlaşılan, akademisyen kimliğiyle bizde de benzer bir durumun yaşandığının farkına varan Başbakan Davutoğlu, “yeni Türkiye” sloganını “ikinci yarı” adıyla “yeni AK Parti” biçiminde formüle ederken, son yıllarda kullanılmaya başlanan “ayrımcı” üslubu toplumun bütününü kapsayıcı ve kuşatıcı hale dönüştürme arzusunda.

        “77 milyonu kucaklama” niyeti bunun işareti. Bunu yapabilir mi Davutoğlu? AK Parti’ye kendi damgasını vururken, buna, partiye son zamanlarda hâkim olmuş, bazılarının “toplumu kutuplaştırma” teşhisini koyduğu yaklaşıma son vermekle başlayabilir mi?

        Elbette yapabilir. Yapmalıdır da.

        Tabii, başarılı bir siyasi harekete yepyeni bir istikamet vermek sanıldığı kadar kolay değildir. Ancak, AK Parti açısından kuşatıcı ve kapsayıcı bir üsluba sahip olmak, köklerine dönüş anlamına geliyor. Bir tür fabrika ayarlarına dönüş yani. Çekirdek kurucu kadroda yer alanlar, eski partilerinin yüzde 20 civarında kilitlenmiş görünen oyunu artırmak için, bütün kesimleri içine alan bir politik tavrı benimseme yoluna girmişlerdi.

        AK Parti odur.

        Faydasını, kuruluşlarının ikinci yılı dolmadan iktidara gelerek gördüler.

        Katıldığı her seçimde oy arttıkça dil ve üslupta sivrilme meydana geldi. İktidarın uzamasıyla muhalif seslerin yükselmesi, keskinleşmesi ve sokağın hareketlenmesi ise bu süreci hızlandırdı. Son birkaç yıldır, AK Parti, kuruluşunda belirlenmiş temel esaslardan en fazla “üslup” yönünden uzaklaşmış görünüyor.

        Üslup farklılaşmasına gitmek en kolay sapmadır; yeniden eski üsluba dönmek de -aynı sebepten- kolaydır.

        Zorluğu yok mu?

        Var elbette. Özellikle de, Tayyip Erdoğan’ın zaman içerisinde kendisini hedef alan insafsız eleştiriler, bazı çevrelerin çirkin sözlü saldırıları yüzünden benimsediği sert söylemi, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da sürdürmesi, AK Parti için değişimi zorlaştırıcı bir etkiye sahip.

        Davutoğlu, Başbakan olarak kendi dilini ne kadar yumuşatırsa yumuşatsın, istediği kadar kuşatıcı ve kapsayıcı hale getirsin, bunu kalıcı kılmakta zorlanacaktır.

        Ancak partisinin oylarını “adayları tanıtma toplantısı” sırasında ilan ettiği çıtaya eriştirmek için bu değişikliği yerine getirmesi gerekiyor Başbakan Davutoğlu’nun...

        Umarım, başarılı olur.

        Diğer Yazılar