Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İNSANIN her eylemi bir sorumluluk getirir; bizler farkına varmasak da her yaptığımızın bir bedeli, bir ceremesi vardır.

        Sadece bireyler için söz konusu değildir “eylem-sorumluluk irtibatı”; uluslararası ilişkilerde de durum aynen öyledir: Ülkeler adına yapılan her davranış, her eylem başka ülkeler tarafından sorumluluk açısından değerlendirilir. Ya mükâfatlandırılırız yaptıklarımız sayesinde ya da onlar yüzünden çıkarılmış faturayı öderiz.

        Aslında biraz düşünenin aklına yüzlerce örnek geleceği için bu kurala örnek vermeye ihtiyaç yok; ancak yine de ne demek istediğimi açmak için taze bir olayı hatırlatayım: ABD Başkanı Barack Obama bu 24 Nisan’da da 1915 olayı için “soykırım” sözcüğünü kullanmadı, bütün baskılara rağmen ve ülke içindeki güçlü Ermeni Lobisi’ni hayal kırıklığına uğratma pahasına...

        Washington’dan gelen haberlere göre, Obama, bunu, Türkiye’nin IŞİD konusunda daha faal olması beklentisiyle yapmış... Türkiye sorunlu bölgelere askeri müdahalede bulunma konusundaki rezervini kaldıracak ve Irak’la Suriye’ye asker gönderecekmiş...

        Gerçekten mi?

        Her davranışın bir sorumluluk getirdiğini bilsek bile, Obama, “soykırım” sözcüğünü bu kez de kullanmadı diye, Türkiye’nin temel bir stratejisinden vazgeçeceği söylentisinin “gerçek” olduğuna inanacak mıyız?

        Umarım bu söylenti yanlıştır.

        Konum, Türkiye’nin sınır dışı askeri müdahale ihtimali değil; zaten öyle bir ihtimali tartışmaya değer bulmak için henüz elimizde bir veri yok. Üzerinde durduğum, Türkiye söz konusu olduğunda, “eylem-sorumluluk irtibatı” yüzünden çıkarılan faturanın bu denli büyük olabildiği...

        Bir “sözcük” kullanılmadı diye Türkiye’nin temel bir stratejisinden vazgeçebileceğine inanılmasını nasıl yorumlayacağız?

        Tabii bu birdenbire olmadı.

        Neredeyse son 10 yılı ‘’ABD başkanı 1915 yılında yaşanmış olay hakkında 100. yıldönümünde acaba o meş’um sözcüğü kullanacak mı?’’ tedirginliğiyle geçirdik. Bilgim yok, ama bilgimin olmaması ikili görüşmelerde ABD tarafının bunu masada “görünmeyen” bir pazarlık unsuru olarak kullandığını düşünmeme engel değil.

        İleride Washington ile Ankara’daki diplomatik misyon arasındaki yazışmalar “Wikileaks” benzeri bir yolla fâş edilirse, konunun nasıl ustalıkla masada tutulduğunu öğrenebiliriz.

        Öyle veya böyle, Washington’daki havanın, ‘’Madem Başkan Obama Türkiye’yi rahatlattı, Türkiye de bunun karşılığını ödemeli’’ olduğu belli.

        Ciddi bir sorunumuzu kendimiz çözemeyince oluyor bu.

        Keşke iç ve dış sorunlarımızı “1915 olayı” gibi iyice içinden çıkılmaz hale getirmeden önce ve fatura ödememiz gerekmeyecek biçimde çözebilsek...

        Diplomasi ve siyaset bunun için var.

        Türkiye -maalesef- bu alanda fazla becerikli değil; hatta çoğu kez rahat bırakılsa siyasetin sorun çözmede mesafe kaydedebileceği bir olayda diplomasi engelleyici bir unsur olabiliyor; bazen de siyaset diplomasiye alan bırakmadığı için sorunlar çözülemiyor.

        Siyasetle diplomasinin sorun çözmede el ele verdiği pek görülmüyor bizim ülkemizde.

        Oysa mesela ABD’de, siyaset (Başkan Obama’nın meş’um sözcüğü kullanmaması) ve diplomasi (1915’in masada “görünmez” bir pazarlık unsuru olarak tutulması) ülke çıkarları için yan yana bulunuyor ve sonuç da alınabiliyor...

        Dışarıda her kafadan ses çıkıyor başka ülkelerde, ancak hepsi tek bir sonuçta birleşiyor; bizde her adımda tek seslilik isteniyor ve sonuç ülke aleyhine bir kakofoni...

        Artık daha akıllı olma zamanı.

        Diğer Yazılar