Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        G20’ye, daha doğrusu G20 zirvesinin bu yıl ülkemizde düzenlenmiş olmasına ne kadar şükretsek az.

        Yakın zamanda yaşadıklarımız yüzünden bozuk seyreden moralimizi tamire, ileriye biraz daha güvenle bakmamıza yaradı G20...

        Ülkeler daha önce hesap edemedikleri gelişmeler yüzünden önlerini göremez haldeler; hem de en iddialılarından başlayarak...

        ABD kendisini “dünya lideri” konumundan uzaklaştıran tehditlerle karşı karşıya; tehditlere karşı bütün yapabildiği, mümkün olduğu kadar kendi sınırları içine çekilmekten ibaret... Çok değil, 10 yıl önce, dünyanın her tarafından sorumlu bir lider ülke haline gelme projesinden söz ediliyordu ABD’nin; bir tür “dünya jandarması” veya çağdaş bir “Roma İmparatorluğu”...

        Bugün ise oradan buraya savrulan, geleceğe dönük beklentilerini her gün biraz aşağıya çeken bir ülke ABD...

        Önemli düşünce üretim merkezlerinden CSIS’in dün yayımlanan “2016 Global Tahmin Raporu”nda, ABD’nin “dünya liderliği”ne yalnızca 15 yıllık bir süre biçiliyor. Rapora göre, ABD’nin demografisi, ekonomisi, yenilikçiliği, doğal kaynakları, kültürel üstünlüğü ve askeri gücü yerli yerinde; ancak ABD artık başka global unsurların davranışlarını eskisi kadar etkileyemiyor.

        Liderliğin 15 yıl içerisinde elden gitmesi beklentisi bu yüzden...

        Barack Obama’dan sonra Beyaz Saray’a kim gelirse gelsin, ABD’nin yeniden tek başına dünyaya nizamat vermesi mümkün görülmüyor...

        CSIS’in “Cumhuriyetçi Partili” gelecek tahmincilerinin raporlarına yansıyan görüş bu.

        Raporu okurken şu satırların (s. 20) altını çizdim: “Amerika tek süper güç olabilir, fakat pek çok bölgede ikinci ve üçüncü sırada yer alıyor. Güney Amerika’ya Brezilya hâkim. Rusya kendi ‘yakın çevresi’ni yeniden kontrolü altına alma çabasında. Çin bölgesel ‘hâkimiyet’ peşinde; Hindistan Avrupa ülkelerinin hepsinin kıskandığı becerilere sahip. Güney Afrika, Türkiye, İran ve diğerleri bölgesel üstünlük ve liderlik için çabalıyorlar ve rekabet halindeler. Bütün gücümüzü tek bir bölge üzerinde yoğunlaştırabilsek, ABD elbette hepsinden üstün; ancak ilgimizin global düzeye yayılması bu kabiliyetimizi sınırlıyor. Rakiplerimizde olmayan -bazısı kendimizce konulan- gerekliliklerimiz var bizim. Irak ve Afganistan deneyimleri, olağanüstü askeri gücün her zaman mutlu sonuçlar getirmediğini gösteriyor.”

        Uzun alıntının özeti şu: ABD artık sınırlarını bilen bir ülke ve fazla uzak olmayan bir gelecekte istese bile burnunu her yere sokamayacak... Onunla rekabete hazırlanan ülkeler var ve dünya 2023’e doğru farklı bir dünya olacak...

        2023’e doğru; yani AK Parti hükümetlerinin çok önceden hazırladığı “gelecek vizyonu” zaman sınırı içerisinde...

        Türkiye’nin G20 toplantısından kazandığı moralle kendini toparlaması ve hedeflerini günümüzdeki duruma ve gelecek beklentilerine göre yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.

        İçeriden başlayarak... Toplumun bütününü yanına çekmeye yarayacak uzlaşmadan yana bir siyaset anlayışıyla...

        AK Parti’nin “2023 Vizyonu” kitapçığı (s. 2) bunu öngörüyor zaten. Okuyalım: “Muhafazakâr demokratlığa göre, siyaset alanı, uzlaşma kültürüne dayanır. Toplumsal alandaki farklılıkların siyasi alanda kendilerini dile getirmeleri ancak siyasi alanın uzlaşma temelinde kurulmasıyla mümkündür. Toplumsal ve kültürel çeşitlilikler demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde siyasete bir renklilik olarak katılmalıdır. Katılımcı demokrasi de, kendisini, bu farklılıklara temsil imkânı sağlayarak ve siyasi sürece katarak geliştirir.”

        Fırsat bu fırsat...

        Diğer Yazılar