Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI değişiyor, başbakan değişiyor; hükümette değişiklikler yaşanıyor; buna karşılık Türkiye’nin medyaya yansıyan gündemi değişmiyor...

        Değişmeyen konunun baş kahramanlarından biri “yeni sosyolojik dinamikler”den, diğeri “varoluşsal ve epistemolojik problemler”den söz ederek hiç değilse yeni kavramlarla tartışmaya farklı boyutlar getirme çabasında; medyamız ise bildiğini okumaya devam ediyor...

        Geçmişte Abdullah Gül Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Başbakan iken bu ikili arasında sürtüşme arayışı hâkimdi gündeme, şimdi yeni cumhurbaşkanı ile yeni başbakan artık gündemi belirlesin değil mi? Hayır, yine bilinenden şaşılmıyor ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı sonrası ilk gününde yaptığı vefa borcunu ödeme amaçlı ziyaretler mercek altında tutuluyor...

        “Vardır bir bildikleri” mi diyelim?

        Oysa aynı suda iki kere yıkanılamayacağı Miletli Heraklit’ten (yani milat öncesinden) beri biliniyor. Karl Marx da “Doğadaki hiç değişmeyen tek şey değişimdir” dememiş miydi? Türkiye değişiyor, siyaset de kendini yeniliyor işte... Yorumcunun görevi değişimin hangi yöne olduğuna dikkat çekmek ve mümkünse değişimin doğru yönde gerçekleşmesi için teşvikte bulunmak değil midir?

        Her yiğidin yoğurt yiyişi ayrıdır. İnsanların tavırları işgal ettikleri makamlara ve mekânlara göre de farklılaşır. Hem sonra eskiler “Taç giyen baş akıllanır” dememiş miydi? Yeni cumhurbaşkanı ile yeni başbakan hakkında, işgal etmeye başladıkları farklı konumları sırasında sergileyecekleri tavırları izleyerek hüküm vermek herhalde daha sağlıklı olur.

        Ama görüyorsunuz, önyargılar ilk gündem hepimizi esir alıyor.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan mevcut Anayasa’da yer alan yemini edip görevine başladı. Onu bağlayıcı olan o yemindir ve kendisi de hemen her zeminde Anayasal çerçeve içerisinde kalacağını tekrarlayıp durdu zaten...

        Başbakan Ahmet Davutoğlu kendisinin genel başkan seçildiği AK Parti Kongresi’nde irticalen yaptığı konuşmada, hükümete başkanlık ederken uygulayacağı yol haritasının ipuçlarını verdi. Büyük ihtimalle hükümet programında da yer alacak tespitleri arasında akla mugayir herhangi bir yön bulunmuyordu. Tam tersine, muhalefetin bile onaylamakta fazla zorlanmayacağı hoşlukta bir Türkiye tablosu çizildi o konuşmada.

        Hükümette de telaşa kapılmayı gerektirecek bir görüntü yok.

        O halde her başbakana tanınması geleneksel olan makul bir sürenin Ahmet Davutoğlu’ndan da esirgenmemesi gerekmez mi?

        AK Parti 12 Eylül Anayasası’nın gevşek tuttuğu sistemin denetim mekanizmalarını kendi içerisinde oluşturup kullanarak geldi. İtirazlar belki dışa fazlaca vurulmadı, çekişme olduğu görüntüsü verilmesinden kaçınıldı, ama yine de hemen her kritik konuda başta ifade edilen görüş -eğer yanlışsa- son anda da olsa uygulamaya konulmadı. Ya bütünüyle ortadan kalktı, ya yumuşatıldı, ya da uygulanmadı.

        Sağduyu pek çok kez hâkim olabildi.

        Partide de, hükümette de, devlette de bunu sağlayıcı unsurlar genellikle var oldu. Yeni dönemde o unsurlar arasına medya da pekâlâ katılabilir.

        Kimileri olağanüstü büyütüyor, ama etraftan gelen gözleri köreltecek kadar aşırı övgü dolu sevgi sözcükleri, tıpkı nefret kusan sövgü ifadeleri gibi, AK Parti kadrosunun önemsenmeye değer isimleri üzerinde fazla bir etki yapmıyor.

        Biraz sabırla bekleyip yargılarımızı uygulamalara saklayabilsek, herhalde çok daha doğru bir iş yapmış olacağız.

        Diğer Yazılar