Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiliz Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, Suriye’de boy veren ‘Cihadçı’ kimlikli militanlığın kökenini Bosna-Hersek’te müslümanlara karşı işlenen insanlık suçlarına bağlıyor. Daha doğrusu, dünyanın gözü önünde yaşanan insanlık dramını önlemek için Batı’nın uzun süre kılını kıpırdatmayışına...

        Yabana atılacak bir tez değil.

        Müslüman ölümlere Batı’nın sergilediği duyarsızlık, Batılı ülkelerde doğmuş, öğrenim görmüş, halen aynı coğrafyada yaşayan müslüman gençlerin zihin dünyasını karmakarışık hale getirdi; bu tamam...

        Yine de bir sorum var: Bireysel olarak hiçbir suçu bulunmayan insanları kameralar önünde vahşi biçimde boğazlayacak, kendi din kardeşlerini rehine alıp aylar boyu özgürlüklerinden mahrum edecek, nefretlerini yönelttikleri Batı’nın gazabını bütün müslümanların üzerine çekmeyi göze alacak kadar mı?

        Soruyu böyle formüle edince ortadaki mantıksızlık sırıtmaya başlıyor.

        satmakla

        İstenen, IŞİD’e karşı açılacak topyekün savaşta, İslâm Dünyası’nın Batılı ülkelere en kuvvetli biçimde destek vermesi... Özellikle de Türkiye’nin...

        Hani bizde “Devlette devamlılık esastır” diye bir kalıp kabul var ya, aynı cümleyi dünya sistemi için de tekrarlayabiliriz: “Dünya sisteminde devamlılık esastır.”

        Batı’nın, --1990’larda Bosna’daki soykırıma sessiz kalan Batılı ülkelerin-- İslâm Dünyası’na silâhlı ilgisi ne zaman başladı? 11 Eylül (2001) uğursuz eylemleriyle birlikte, değil mi? Dört uçağı eş zamanlı kaldırıp New York’taki ikiz kuleler ile Pentagon’a çarptıran eylemcilerin Ortadoğulu kimlikleri bu tetiklemeyi getirmişti.

        Gariptir, eylemcilerin çoğu Suudi Arabistanlı olduğu, aralarında tek bir Iraklı ve Afgan bulunmadığı halde, ABD, 1993’te oluşturduğu koalisyonla, kendisine hedef olarak Irak ile Afganistan’ı seçti. Irak’ta Saddam’ın elinde kitle imha silâhları bulunduğu ve Afganistan’da yaşayan el-Kaide lideri Üsame bin Laden ile ilişkisi olduğu yalanlarıyla...

        Şimdi de aynı Amerika IŞİD’e karşı ittifak oluşturuyor...

        2003’te yalancılar koalisyonu içerisinde yer almayan ülkeleri de bu defa yanına çekerek...

        Fransa’da Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Almanya’da Şansölye Gerhard Schröder, ABD’nin o zamanki başkanı George W. Bush tarafından ‘Eski Avrupa’ olmakla alay edilmeyi göze alarak, ülkelerini şer ittifakından uzak tutmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi de, 1 Mart (2003) tezkeresini reddederek, ülke topraklarını ABD askerlerine açmaya karşı çıkmıştı.

        Şimdi Almanya’da Angela Merkel şansölye, Fransa’da Françoise Hollande cumhurbaşkanı ve her iki ülke yeni koalisyonda en ön safta yerlerini almakta birbirleriyle yarıştalar; Türkiye de dört bir yandan onların yanında yerini alması için sıkıştırılıyor...

        “Dünya sisteminde devamlılık esas” dememin sebebi bu tablo.

        Kimse “Bu IŞİD de nereden çıktı?” diye sormamızı, kendi aralarında yaşarken radikalleşmelerine izin verilmiş insanların bu kadar kolayından Suriye ve Irak’a nasıl ulaştıklarını, silâhlarını nereden bulduklarını, en mübalâğalı tahminle sayıları 10 bini geçmeyen militanın nasıl olup da dünyayı titretebildiğini sorgulamamızı istemiyor.

        Oysa bunları sorgulamalıyız.

        Diğer Yazılar