Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı sonuçlandı. Banka artık politika faizi olarak kullandığı geç likidite penceresi faizini 75 baz puan artırdı. Piyasa konsensüsü yarım puanlık bir artıştı.

        Kararda enflasyon riskine bu kez de ithalat fiyatlarındaki tehlikeli yükselişe işaret edilerek değinilmiş. Bankanın, aslında yegâne görevi olan enflasyonla ilgili bir problemi var. En basit ifadesiyle hedefler tutmuyor. İşin can sıkıcı yanı, enflasyon hep yüksek kalıyor. Banka bir yıl içinde birkaç kez enflasyon tahminini güncelliyor ancak bunlar da aşağıdan ıskalıyor. Enflasyon yine çok yüksek çıkıyor.

        Şuraya bir “neden böyle oluyor acaba anıtı” diksek harcın içinde sürekli devalüe olan Türk Lirası, oynak ve yüksek gıda fiyatları, güçlü ve güçlendirilmiş talep olurdu mutlaka. Türk Lirası 2013 ve 2017 yılları arasında, Euro ve dolar sepetine karşı yıllık olarak sadece 2014’te çift haneli değer yitirmedi; bunun dışında kalan her yıl en az % 15 düşüş kaydetti. Bu, bize yüksek ithalat fiyatları olarak dönüyor. Merkezin yeni dikkat çektiği bu alandaki artış % 30’lara dayanmış durumda. İthal bağımlılığımız ise bizi buraya taşıyan olgudur. Memlekette üretiyor olsak ya da üretmek için dışarı bağımlı olmasak kurdan gelecek baskıyı konuşmazdık.

        Seçim startı verilmişken ve dolar 4.20’ye dayanmışken enflasyon beklentileri de durmadı elbet. Dokuzlu yıl sonu TÜFE tahmini yapan kalmayınca bir anda resim duble negatif oldu. Bu yüzden para politikası tepkisi vermek zorunluydu. Geç kaldı ya da şu ana kadar zaten olmalıydı denebilir ama yapması yanlıştı dendiği anda “Peki kurları, benzini kaçta bulacağız?” sorusuna da yanıt aramak gerekir ki yanıtı bellidir.

        Merkez bankaları dünyanın her yerinde eleştirilir. Banka bu tepkilerden çıkarımlar yapar. Kim bilir, belki de bu yeni bakışla modelini düzenler. Böylelikle, hiçbir şey değişmese bile iletişimi değişir. Yeter ki katkıda bulunulmak istensin.

        Banka için ilk aşılması gereken engel faizi artırmaktı. Yeni başkan ve yönetim önce faizleri artıramayacak olmakla, sonra artırsa da yeterince artıramayacak olmakla, ardından artırsa da orada tutamayacak olmakla test edildi. Fonlama faizi % 7.75’ten potansiyel olarak % 13.50’ye yükseldi. Banka çok kez kredibilite testinden geçti.

        Kabul etmeliyiz ki ülkemizde kurumsal erozyon yaşıyoruz, başımıza çok iş geldi. Böyle bir konjonktürde bir “kurum” olarak bankayı sarsmamak gerekiyor. Gerekiyor çünkü paranın sahibi bu kurum hepimize ait. Üstelik bunca testten geçmiş ve milenyumun en sert kümülatif faiz artışını yapmışken! Kararlar ve sonuçları tartışmaya açık olmakla birlikte, bence MB kredibilitesinden dem vurmak başlı başına self-kredibilite aşındırıcı hale gelmiştir.

        Banka birçok yabancı kurum raporuna göre de “deliver/ gerekeni yapmak” görevini ifa etmiştir. Şimdi para politikasının sınırlarını bilip mali cephaneyle destek vermek şarttır. 2008’deki 25’li faizlere dönmemek için. Enflasyona karşı mücadele, ancak topyekûn olursa başarılı olacak.

        Diğer Yazılar