Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memleketimiz, sahip olduğu kaynaktan fazla yatırım ve tüketim iştahına sahip. Bu iştah çok açık olduğunda ekonomimiz yüksek cari açık ve yüksek enflasyon üretir. İştahın önemli bölümü özel sektör kaynaklıdır. Düşük katma değerli üretim yapan özel sektörümüz, küresel fonlama koşullarının zorlaştığı ya da dövizin değer kazandığı dönemlerde duraksamaktadır. Buna, canlandırma tedbirleriyle yanıt veren kamu kesimi, hem enflasyon görünümünü hem de aslen çok sağlam olan bütçenin beklentilerini bozmaktadır.

        Sorun bu ise yılın kalanı ve devamı için olası riskler nelerdir?

        Dövizin ve faizin 2 katına çıktığı son 2 yılda asgari ücret artışları birikimli olarak neredeyse % 50’yi buldu. Aynı çıktıyı yarı yarıya daha pahalı üreten sanayinin üretkenliği çakıldı. Bu kesim işe alımlarda frene basacak.

        Uzun yıllardır güçlü talep ve yeniden değerleme etkisinden yararlanan konut sektörü yavaşlamayı ve artan maliyetleri hissedecek. Daha fazla kampanya ve daha düşük konut satış fiyatı ve daha düşük kira artışları göreceğiz. Bu sektörün sağlamlığı bir teste tabi tutulacak. İstihdam artışının yükünü sırtlayan hizmet sektörü bozulan fiyatlama davranışı ve düşük büyüme beklentisiyle işe alım yapmakta ve yatırımda mütereddit olacak.

        Düşük kamu borcundan ötürü benzerlerine kıyasla avantajlı olan ülkemiz son birkaç çeyrekte açıklanan talebi canlandırıcı paketler, taahhütler ve mali rehberlik eksikliğiyle yatırımcı nezdindeki olumsuz algının bir parçası haline geldi. Bu yüzden gelmekte olan yavaşlamaya büyük ihtimalle Maliye tepki veremeyecek. KDV, ÖTV indirimi gibi talepler karşılanmayacak ve gelir düşürücü işlere imza atılmayacaktır. Ayrıca enflasyonu körükleyecek vergi artışlarını da beklememek gerekecek.

        TCMB’nin son faiz artışı ve dövizdeki yükseliş sebebiyle fonlama koşulları çetinleşti. Bankaların yüksek kredi/ mevduat oranları da pek yardımcı olmuyor. Ezcümle, likidite sıkışık. Bankalar kredi imkânlarını daraltacaklar. Mevduat faizi % 19’a doğru, ticari kredi maliyetleri % 25’lere doğru yürüyecek. Reel sektör için vadeler uzayacak, iş insanları güvendikleri kişiler ve işletmeler ile ticaret yapmak isteyecekler. Kredibilite en önemli sermaye olacak. Sermaye demişken, yüksek maliyetler sebebiyle özkaynak daha da önemli hale gelecek. Nakit kral değil, kraliyet ailesi tadında muamele görecek. Düşük değerlemelere rağmen borsada şirketini halka arz etmek isteyenlerin arttığını göreceğiz.

        POLİTİKA ARTIK ARKA KOLTUĞA GEÇMELİ

        İlk ihtiyaç duyulan şey likiditeyi sağlamak. Ancak kamu bilançosundan ödün vermeden. Çünkü bilançoya dair her endişe, yapmaktan çok yıkmaya hizmet edecek. Bu sebeple mevduatın neredeyse % 45’ine varan döviz tevdiat hesapları ilk hedef olmalı. Türk insanının Türk parasına olan aşkı yeniden alevlenmeli. Düşük enflasyon, yükselen güven ortamı bunun için elzem. Bu sebeple, politika artık arka koltuğa geçmeli. İktidarından muhalefetine, herkesin kaldırmayı taahhüt ettiği OHAL kalkmalı, ancak tek başına yetmez. Hukukun reforme edilip daha işler hale gelmesi şart.

        Ekonominin yumuşak iniş senaryosu ikna edici bir şekilde ve tek seslilik içinde yatırımcılara belletilmeli. Bu şekilde hem portföy akımı hem de doğrudan yabancı yatırım çekilebilir. Bu ikisinin büyüklüğü 5-6 yıl önce 90 milyar dolardı, ancak bugünlerde tek hane olmuşsa burada bir hata/fırsat var demektir.

        Kontrol hâlâ bizde. 25 Haziran’dan itibaren iki elle direksiyona sarılıp fazlaca kornaya basmadan, sakince ve kısa bir pit-stop yapmak gerekecek.

        Diğer Yazılar