Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Prag Kalesi, üzerinde bir yeniçeri heykeli bile bulunan Karl Köprüsü, 600 yıllık ve üzerinde gene bir Osmanlı figürü bulunan şahane astroloji kulesi, müdavimleri arasında Nâzım Hikmet’in de bulunduğu meşhur Slovenya Cafe’si, irili ufaklı her meydanda karşıma çıkan rengârenk, ışıl ışıl Noel pazarları, parke taşlı dar sokakları ve sabaha kadar açık cosy pub’larına peki, tamam. Fakat Prag’ı Prag yapan esas şey büyük yazar Franz Kafka’nın burada yaşamış ve ölmüş olması. Tişörtleri, mugları, bira bardakları, kartpostalları, heykeli, büstü; ikonik yüzü ve tuhaf bakışlarıyla Kafka gerçekten de her yerdeydi... Eski şehir merkezindeki Jaroslav Rona tarafından yapılmış bronz heykeliyle fotoğraf çektirdim, Çek sanatının “haşarı çocuğu” David Cerny’nin imzasını taşıyan Kafka karakterleri heykeline ise açıkçası biraz şaşırdım. (Bu acayip tatlı heykelde melon şapkalı iki adam resmen Çekoslovakya haritasının üzerine işiyordu.) Ama bence en güzeli, Kafka Müzesi’ydi. Gezip görünce anladım ki ödül alması, Avrupa’nın en iyi yazar müzesi seçilmesi boşuna değil.

        KAFKA’NIN ROMANLARININ SANKİ TAM İÇİNDEYİM

        Müzeyi tasarlayanlar Kafka’yı tanıtmak yerine, onun eserlerindeki karanlık ve paranoid atmosferi mekâna bire bir yansıtmayı tercih etmişler. Mükemmel olmuş! Bildik edebiyat müzelerinde olduğu gibi burada da yazarın mektupları, roman taslakları, kitaplarının ilk baskıları, fotoğrafları, hakkında çıkan gazete haberleri hatta ölüm ilanları var ama hepsi alışılmadık şekillerde sunuluyor. Bazıları faks kâğıdına kopya edilmiş, bazıları cama yansıtılmış olarak. İçeri daracık bir koridordan giriyor ve karmaşık bir labirente adım attığınızı kömür yığınlarından, çakıl döşeli küçük bahçelerden, kıvrımlı merdivenlerden ve içinde sonsuza kadar çoğalabileceğiniz aynalı odalardan geçerken fark ediyorsunuz. Her ayrıntı Kafka’nın bir başka eserinden, mesela sıkıcı evrak dolapları “Dava”dan, kızıl ahşap lambriler “Şato”dan, o garip işkence mekanizması “Ceza Kolonisi”nden...

        KAFKA’NIN EN BÜYÜK HAYALİ SEVGİLİSİYLE RESTORAN AÇMAKMIŞ

        Prag’ı ziyaretimin sebebi Çekoslovakların keçi logolu birası Kozel’in artık Türkiye’de üretilecek olmasıydı, bu yüzden ister istemez adını Kafka’dan alan kafe, restoran ve pubları dolaşıp sevgili yazarımın yeme içme alışkanlıklarına dair de bilgi edindim. Vejetaryenmiş. Yakın dostu Max Brod’la çıktığı Avrupa seyahatinde Berlin Akvaryumu’ndaki bir balığa gururla şöyle demiş: “Dostum, et yememeye karar verdiğim için artık hiç değilse senin gözlerinin içine huzurla bakabiliyorum. Düşünsene, seni ye-mi-yo-rum!” Tabii balığın bu sözleri işitip işitmediğini, anlayıp anlamadığını bilmiyorum.

        Kafka’nın sağlıklı beslenme takıntısı da varmış, mesela her lokmayı yutmadan en az 32 kez çiğnerse kilo almayacağına inanıyormuş. (Hep çöp gibi ince kaldığına bakılırsa, haklıymış da bence.) Bir başka tuhaf alışkanlığı da çilek, muz, kiraz gibi meyveleri yemeden önce uzun uzun koklamasıymış. Brod’a göre ağzına alkollü içki koymazmış. Yine de bulunduğu mekânda et yenmesinden ve bira içilmesinden hoşlanıyor, hatta bazen yanındaki masanın tabağına, bardağına uzanıp kokuyu içine çekiyormuş. En büyük hayali, son sevgilisi Dora Diamant’la İsrail’e yerleşip orada bir restoran açmakmış. Prag’da çok gezdim, çok gördüm ama patates, havuç, mantar ve kızarmış sarmısak gibi “yeraltı” lezzetlerinden oluşan ve çavdar ekmeğinin içinde sunulan bramboracka’ya apayrı bir ihtimam gösterdim. Çünkü meğer bramboracka, yazları tüketilen taze-kuru meyve çorbasıyla birlikte Kafka’nın en sevdiği yiyecekmiş. Hikâyesi de var: I. Dünya Savaşı’nın ardından genç Kafka gıda işine girmeye niyetlenmiş. Dedesi kasapmış ama vejetaryen olduğundan kendisi başka bir alana el atmak istemiş ve patates yetiştiriciliğinde karar kılmış. Eh, demek ki kader diye bir şey var. Hepinizin bildiği gibi Kafka patates yetiştiricisi değil yazar olmuş. İzninizle, “İyi ki öyle olmuş” diyebilir miyim? Zira çorbasız yaşayabilirim ama galiba Kafka’sız olmaz! Soğuk bir kış günü Prag’da insanı en mutlu edecek şeylerden biri Kafka usulü Bramboracka çorbası içmek.

        Diğer Yazılar