Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1930’larda adeta genç Cumhuriyet’in ideolojisini halka mal etmekle görevli bir “kitle iletişimcisi” gibi çalışan İhap Hulusi Görey 1970’lere kadar tam 9 bin afiş hazırladı, firmalar için reklamlar, logolar tasarladı ve bir bakıma Türk ekonomisinin ve modernleşmesinin resimli romanını çizdi. Bugün onu hatırlamanın tam zamanı...

        Geçen yıl iki kitap almıştım, biri II. Dünya Savaşı, yani 1945 sonrası Amerika’da üretilen propaganda afişleriyle ilgiliydi. Naif çizgiler ve bugün için epey demode bir içerik... Bahçesinde sebze yetiştiren adam, evin mutfak masrafının nihayet sıfırlandığını söylüyordu. Yahut ağzı kulaklarında bir kadın, “Turşunuzu ve reçelinizi kendiniz yapın, boşu boşuna para harcamayın” diyordu. Tıpkı çocukluğumuzdaki “yerli malı” haftaları gibi... İkinci propaganda afişleri kitabımsa, Sovyet illüstratörlerin işlerine dairdi ve bu afişlerin sert ve keskin, modernist çizgileri Amerika’daki benzerleriyle karşılaştırılamayacak kadar güzeldi. O günden sonra alışkanlık oldu bende, bu tür işleri toplamaya başladım. Çinli, Çekoslovakyalı, Polonyalı sanatçıların işleri de dahil oldu alçakgönüllü koleksiyonuma. Sonra baktım, dünyada da böyle bir trend almış başını yürümüş. Modern sanat müzelerinde açılan sergiler, üniversitelerin yayınladığı kitaplar, kataloglar hep bu konuda. Büyük koleksiyonerler de tasarımın bebek adımlarıyla ilerlediği yıllarda üretilen vintage afişlerin peşinde. (“Propaganda” kelimesinin bugün olumsuz çağrışımları var. Fakat bu afişler geçmişte “kamu spotu” işlevi görüyor, yani insanları bilgilendirmeyi amaçlıyordu, dolayısıyla negatif de pozitif de olabiliyorlardı.)

        ‘YERLİ MALI, YURDUN MALI’

        Reklamcı yazar Ender Merter’in şahsi inadı ve emeği sayesinde artık biliyoruz ama ben yine de hatırlatmak istiyorum: Bizim de bu tarz işler yapmış hem de bu işe yukarıda saydığım örneklerden çok daha önce başlamış müthiş bir sanatçımız var. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşayan ressam, illüstratör, tasarımcı İhap Hulusi Görey’den bahsediyorum. Görey, Türk grafik sanatının kurucusu ve o yıllarda “propaganda” adı verilen reklamcılığın ilk büyük isimlerinden... Sadece afişleri değil, devletin çeşitli kurumlarına kimlik oluşturmak için hazırladığı logolar ve Türk markaları için yaptığı etiket ve paket tasarımları da muazzam. 1930’larda genç Cumhuriyet’in ideolojisini halka mal etmekle görevli bir “kitle iletişimcisi” gibi çalışan İhap Hulusi 1970’lere kadar tam 9 bin afiş hazırladı. Aralarında neler yoktu ki! İlk kez Sümerbank tarafından üretilen Batılı kıyafetleri, yani ceketleri, şapkaları, kravatları öne çıkaran reklamlar, tam 45 yıl hatta belki daha da fazla sürdürdüğü Türk Tayyare Cemiyeti ve sonraki adıyla Milli Piyango İdaresi’nin her türlü tasarımı, Spor Toto kuponları, Kızılay ve Yeşilay’ın afişleri... “Türk ekonomisinin ve modernleşmesinin resimli romanını çizdi” diyen arkadaşım haklı. Yerli Mallar Pazarı, Yerli Malı Yurdun Malı ve Saygısızlıkla Savaş Derneği posterleri bile var. Sahibinin Sesi gramofonları, Piyale makarnaları, Kodak filmleri, Pirelli lastikleri, Kurukahveci Mehmet Efendi kahveleri... Sonra bankalar; Türkiye İş Bankası, Ziraat Bankası, Garanti Bankası, dönemin kredi kuruluşu Emniyet Sandığı... Çocuk kitaplarına, mesela Doğan Kardeş’in yayınladığı romanlara çizdiği kapakları da unutmamalı.

        ‘ADETA HOLLYWOOD YILDIZI"

        Önemli müzelerin, galerilerin, bugün biraz tebessümle baktığımız ama güçlü çizgileriyle hâlâ çok etkileyici olan vintage afişlerin, ilanların sergilerini açtığını, kitaplarını çıkardığını başta yazmıştım. Keşke İhap Hulusi’nin işleri de aynı şekilde sergilenebilse. Onun eserlerinin toplumsal, kültürel tarihimizdeki önemini her fırsatta vurgulayan Ender Merter, sanatçının sadece eserlerini değil, şapkasından saatine, divitlerinden eskizlerine birçok şahsi eşyasını da koleksiyonuna dahil etmiş durumda. Şimdi gözümüz, hayranı olduğu büyük illüstratörü, “Adeta bir Hollywood yıldızı gibiydi. Sanatçı elleri, aristokrat havası da beni etkilemişti” diye anlatan Merter’de... Ondan hayalini kurduğu İhap Hulusi Müzesi’ni de bekliyoruz, dünyanın bu büyük sanatçıyı keşfetmesini de...

        ‘ÇARŞAF VE KOMÜNİZM PROPAGANDASIYLA SUÇLANDIM"

        Celal Bayar’ın İş Bankası’nın, “milletin ruhunda gizli kalan tasarruf definesini ortaya çıkarmak” amacıyla kumbara üretimine girmesini ister. İhap Hulusi o kadar uzun süre bu kampanya için afiş hazırlar ki, sonunda kumbara resmi çizmekten sıkılır.

        - Çizimlerinde model olarak kendini kullanır, bazen de akrabalarını yahut yakın arkadaşlarını... Mesela 1940’lara ait bir Milli Piyango biletinde kucağında kedisiyle uyuklayan kardeşi Nihat vardır.

        - Başının derde girdiği de olur. Onun kaleminden okuyalım: “Çapamarka, pirinç unları için bir afiş hazırlamamı istemişti. Yolda yürüyen çarşaflı bir kadınla ve arkasından gelen fesli bir adam çizdim, altına da ‘Peçenin altından ne çıkacağı meçhul, ama bu paketin içinde nefis bir pirinç unu olduğu herkesin malumudur’ yazdım. Çarşaf propagandası yapıyorsun, diye karakola davet ettiler. Bir başka sefer, şahlanmış bir at üzerinde kalpaklı bir adam çizmiştim. Bu sefer de ‘Komünizm propagandası yapıyorsun’ ithamıyla karşılaştım.”

        BİR KIYMET BİLMEZLİK HADİSESİ

        1920’lerden 70’lere kadar sayısız eser veren, sergilere katılan, ödüller alan İhap Hulusi’nin hikâyesinin hüzünlü kısımlarından birini de anlatalım: Milli Piyango İdaresi hiçbir gerekçe göstermeden onunla iş yapmayı keser. İhap Hulusi için bu bir yıkım olur, hayata küser. Emekli maaşı bile yoktur. Cumhurbaşkanlığı’na mektup yazar ama göndermesine gururu izin vermez. Suluboya ve hat sanatıyla ilgilenmeye, şiir yazmaya başlar. 1986’da mutsuz geçen bir 15 yılın ardından hayata gözlerini yumar. Son röportajlarından birinde, “Artık pek bir şey yapmıyorum. Parmaklarım çalışmıyor, çizemiyorum. Bunalımdayım, sürekli sıkıntı içindeyim. Yaşın yaptığı yıkıntı bunlar” demiş ve bir olay anlatmıştı: “Milli Piyango’ya 45 yıl afiş yaptım, bundan 3-4 yıl önce bana bir mektup yazarak resim istediler. İki ay sonra da yaptıklarımı iade ederek ‘Başkasını bulduk’ dediler. Tavır çirkin!”

        Diğer Yazılar