Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Onlar kendi dillerinde okurken, bizim Türkçe okumamıza ne mani var?

        Geçen hafta dünyanın en kapsamlı yayıncılık etkinliği sayılan Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'ndaydım. Kültür bakanlığı temsilcilerinin yanı sıra yayıncılar, yazarlar, akademisyenler, çevirmenler, dünya yayıncılık sektörüyle aramızda köprü oluşturmak gayretiyle stanttan standa koşarak arı gibi çalışan ajanslar vardı. Duyduklarımı, gördüklerimi daha sonra yazacağım... Ama edebiyatımızın en kıdemli temsilcisi Doğan Hızlan'ın Frankfurt sohbetimizde söylediklerini anlatmazsam olmaz: "Eskiden Frankfurt Kitap Fuarı'nda küçük bir masa, üstünde de birkaç kitabımız dururdu. Yanına sembolik bir testi, nazar boncuğu falan da koyarlardı. Ve Türk yayıncılığını uluslararası düzlemde bu küçük masa temsil ederdi, bugünse sergileri, söyleyişleri, imza günlerini, anlaşmaları kutluyoruz."

        Açıklayıcı oldu mu, bilmiyorum. Fuarda takip ettiğim etkinliklerin en ilgi çekici olanıysa, Türkçe Klasikler Projesi'ydi. Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun desteğiyle gerçekleştirilen proje için Mavi Ağaç Yayınları kültür hayatımızda yeri olan 64 klasik eser seçmiş. İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça, Almanca, Boşnakça ve Korece'ye çevirttikten sonra da bu kitapları yabancı okurlara ücretsiz ulaştırmaya karar vermiş. Frankfurt bunun ilk ayağı. Anladığım kadarıyla sonra ki fuarlarda da sürecek...

        Yayınlanan kitaplardan gözüme ilk çarpan Yunus Emre Divanı oldu. Ardından, "Seyahatname"siyle Evliya Çelebi'yi, "Mesnevi"siyle Mevlânâ Celaleddin Rumi'yi gördüm. Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat"i, Yusuf Has Hacb'in "Kutadgu Bilig"i de oradaydı. Hatta Mustafa Kemal Atatürk'ün "Nutuk" u da...

        Frankfurt Kitap Fuarı'nda tanıtılan bu uzun soluklu projenin ayrıntılarını, Mavi Ağaç, Profil ve Zodyak Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni ve Basın Yayın Birliği Başkanı Münir Üstün'e sordum.

        "Türkçe Klasikler Projesi" nasıl doğdu?

        Hem yurtiçinde hem de yurtdışında yayıncılığın her kademesinde bulundum. Bu projenin bir ihtiyaç olduğu da ortadaydı aslında. Belki yılar önce denesek bu etkiyi hiç yapmazdı. Fakat Türkiye yayıncılığı bugün her katmanıyla dünyada önemli bir yer edindi. Dolayısıyla çıkış noktalarımızı, kültürel köklerimizi, kadim ve klasik eserlerimizi öne çıkarma vaktinin geldiğini anladık ve ne geç ne erken, bence tam zamanında hayata geçirdik projemizi.

        'ÖNCELİKLE BİZİM KÜLTÜRÜN SHAKESPEARE'LERİNİ SEÇTİK'

        Yazarları ve eserleri seçerken amacınız, ana hatlarıyla bir Türk edebiyatı resmi oluşturmak mıydı, yoksa yabancı okurların bilmediği eserleri onlara tanıtmak mı?

        Nutuk da var Safahat da. Yunus Emre ve Kutadgu Bilig de... Bu eserler, bu topraklarda doğup edebiyata gönül verenler olarak birbirimizle ve ülkemizle en kuvvetli bağımız. Öncelikle mihenk taşı saydıklarımızı seçtik, Shakespeare İngilizler için ne ifade ediyorsa, bizim için aynı değeri taşıyan isimleri sunmaya gayret ettik.

        Frankfurt Kitap Fuarı'nda epey bir okura ulaştılar da...

        Ufak bir kapı araladık; devamı gelecektir. Frankfurt'tan sonra, Meksika ve Bosna Hersek'e gideceğiz. Çok uzun yıllar sürecek bir kültür seferinin ilk adımı bu. Büyük bir iş yaptık, çok çalıştık. Özetleri hazırlayanlar, çevirmenler, redaksiyon yapanlar, teknik işlemleri üstlenenler ve özellikle Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun desteği olmasaydı, projeyi hayata geçirmemiz mümkün değildi.

        Projenin bir dijital ayağı da olmalı gibi geldi bana, ne dersiniz?

        Dedim ya, hem içerdiği eserler, hem hitap ettiği okurlar açısından bu projeyi bir ilk adım olarak görmekte fayda var. Türkiye'deki okuma oranları henüz düşük olsa da dijital konusunda çok ilerlemiş birçok ülke var; onları özellikle de genç nesilleri edebiyatımızla tanıştırabilmek adına böyle bir hazırlığımız da var.

        Daha yeni tarihli eserlere, klasikleşmeye aday modern edebiyat örneklerine de el atacak mısınız?

        Bu konuda bütün yayın dünyamız tam bir seferberlik halinde zaten. Ajanslarımız, derneklerimiz, Kültür Bakanlığı... TEDA mesela sadece bu bahsettiğiniz hizmeti sağlamak ve sürekli kılmak üzere kurulmuş ve Türk edebiyatının dünyaya açılımı için gece gündüz çalışan bir birim. Bizim projemizde ise amaç doğrudan eserlerin çevrilmesinden ziyade tadımlık ve vurucu parçalar aracılığıyla eserin bütününe dair bir merak uyandırmak, bir de elbette Türk edebiyatına ilgiyi artırmak. Geçmişte öyle kıymetli eserler yazılmış ki her birinin tek satırı bize yüzlerce yeni çevirici olarak geri dönecektir, tek temennimiz bu.

        'DAHA ÇOK ESER ÇEVİRİP DAHA ÇOK KİTAP YAYINLADIK'

        Frankfurt'a dönelim; geçmiş yılların fuarlarını düşündüğümüzde bir yayıncı olarak ne söylersiniz, son birkaç yılda neler değişti?

        Kaderimizin değiştiği yer yine Frankfurt'tur aslında. Organizasyon komitesinde yer aldığım için ayrıntısıyla biliyorum, 2008'de ülke olarak Frankfurt Kitap Fuarı'nda onur konuğu olmamız, yayıncılığımız açısından ciddi bir zihinsel sıçramaydı. Şöyle bir geçmişe bakınca, "Nereden nereye" diyor insan! Bugün Türkiye'de her ülkeden sayısız kültür insanını ağırladığımız festivallerimiz, sadece İstanbul'da iki büyük uluslararası fuarımız ve tercüme edilmiş binlerce eserimiz var. Ama durmak yok, daha gidecek çok yolumuz olduğunun bilincindeyiz.

        Bu yılın olumlu ve olumsuz yanları nelerdi? Yayıncılar açısından verimli geçtiğini söyleyebilir misiniz?

        Bulunduğumuz nokatadan geçmişe baktığımızda, "Ne kadar eksik şey varmış, ne kadar gerisindeymişiz dünyanın" dediğimiz zamanlar için bile iyimser bakıyor ve iyi taraflarını görmeye çalışıyorum ben her zaman. Eşyanın tabiatı bu; her şey kendi içinde bir gelişme ve değişime tabi. Bu yıla da aynı perspektiftenbakıyorum. Geçen yıla göre daha fazla eser çevirdik, daha fazla kitap yayınladık, daha büyük bir kültür ekonomisi oluşturduk...

        Bazı yayıncıların fuara katılmamasına ne diyorsunuz?

        Toplumsal olarak geçirdiğimiz zor dönemin hepimiz üzerinde travmatik etkileri oldu. Fakat yayıncılık özelinde verimli bir yıl geçirdiğimizi söyleyebilirim. Ayrıca ulusal stant her yıl olduğu gibi bu yıl da bütün yayınevlerine, her renge ve her çeşit yayına sonuna kadar açıktı. Katılmayan yayınevlerine önümüzdeki yıllarda bu büyük fuarda özel stantlarıyla yerlerini almalarını tavsiye etmekten başka ne diyebilirim.

        Bir yayıncı olarak neyin eksikliğini çekiyorsunuz ve hangi konuda "içim rahat" diyebiliyorsunuz?

        Sarf edilen emek ve katedilen mesafe konusunda içim çok rahat. Ne teknik altyapı ne de Türk Klasikleri Projesi'yle gösterdiğimiz gibi muhteva konusunda hiçbir ülkenin gerisinde değiliz. Şahsen eksikliğini duyduğum tek şey var; bütün bunların doğru şekilde sunulabilmesi. Ciddi bir mesafe aldık, yine de aslında yetersiz olduğumuz başlığın bu olduğuna inanıyorum. Pazarlamanın ülkemizin genel sorunu olduğu bile söylenebilir. Çok iyi çalışan ajanslarımız var, eksiği kapatmaya çalışsalar da mevcut eserlerimizin doğru pazarlanması çok önemli. Yine de genele baktığımızda görüyorum; doğru yoldayız ve iyi durumdayız.

        FELSEFE

        Kutadgu Bilig

        "Mutluluk bilgisi" anlamına gelen "Kutadgu Bilig", Yusuf Has Hacib'in 11'inci yüzyılda yazdığı bir eser. Buket Uzuner, 4 elementten yola çıkarak yazdığı dörtlemesinin ilkinde, "okuyanın elinden tutsun, ona yol göstersin" diye yazılmış bu kitabı, ilk kişisel gelişim kitabı saydığını anlatmıştı. İşte Yusuf Has Hacip'den bir alıntı: " Sözlerimi söyledim, düşüncelerimi yazdım. Bu kitap her iki dünya için doğruyu gösteren bir rehber, yardımcı bir eldir. Okuduğunda anlayacaksın, dikkat et!"

        GEZİ

        Seyahatname

        Evliya Çelebi'nin 17'inci yüzyılda yazdığı 10 ciltlik muhteşem gezi kitabı. Kimi zaman gerçekçi ve yalın, kimi zaman abartılı ve fantastiğe varan bir dille yazılmış kitapta kullanılan dil de muhteşem. Çelebi, 17'inci yüzyış Osmanlı coğrafyasında yer alan her yere gitmiş, yazmış. İçinde tarih, coğrafya da var, halkın dili, dini, giyimi, kuşamı da... Aslında özetlemek zor, yazarın hayal gücünün de işe karıştığı bu dev eserde hakikaten yok yok. Hem bilgilendirici, hem de çok eğlenceli...

        ŞİİR

        Safahat

        "İstiklal Marşı"mızın yaratıcısı Mehmed Âkif Ersoy, Doğu'yu ve Batı'yı dili, edebiyatı ve müziğiyle bilen bir aydın ve şair. Ayrıca Veterinerlik Fakültesi'nini birincilikle mezun olan ilk öğrencisi. İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçen, at binen, gülle atan, güreşen bir sporcu. Adı, "Hayatın değişik yüzleri, görünümleri" anlamına geliyor.

        Diğer Yazılar