Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul'da gayrimüslimleri hedef alan 6-7 Eylül olayları ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın suikastına karıştığı iddialarıyla gündeme gelen eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, Özel Harp Dairesi'ni HABERTÜRK'e anlatırken tarihi bir sırrı ağzından kaçırdı: "Halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi Kıbrıs'ta bir cami yaktık."

        Yirmibeşoğlu şöyle konuştu: "Gazeteci bana 'Bu olay neden yapıldı?' diye sorunca ona akademik düzeyde konuştum. Şunun için yapılır dedim; 'eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini, bir mukavemet hareketi göstermesini arzu ederseniz, sizin saygın değerlerinize düşmanın, karşı tarafın bir şey yaptığını, küçültücü hareket yaptığını gösterirseniz, halkı galeyana getirirsiniz.

        Özel Harp'te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs'ta cami yaktık biz."

        Tartışma yaratması kaçınılmaz bu açıklamayı bugünkü polemik sayfamıza taşıdık...

        işte savaş ve kendine has sınırları üzerine farklı görüşler...

        Doç. Dr. ERHAN AFYONCU:

        'Bunlar yapılır ama söylenmez, ABD'li paşalar Irak'ta olanları anlatıyor mu?'

        Şimdi bizim geleneğimizde savaş hiledir, bu bilinir.

        Mesele şu ki, bunlar yapılır ama söylenmez. Siz, Amerika'nın Irak'ı Kuveyt'e sokmak için yaptığı şeyleri söyleyen birine rastladınız mı? Yani Amerika bunu yaptı, bu alenen belli, dünya görüyor ama bunu kimse itiraf ediyor mu? Etmiyor.

        Bence bizim paşaları yaşlandığı zaman konuşturmamak lazım. Daha önce de Kenan Evren böyle bir açıklama yapmıştı Kıbrıs'la ilgili. Bu açıklamalar yapılınca da ben şunu düşünüyorum, demek ki bunlar çok şey yapmamış. Konuşmamaları gerektiğini bilmedikleri için böyle oluyor.

        Bütün dünyada savaşın bir görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzü vardır. Belli şeyler yapılır. Taktik icabıdır, öyle gereklidir. Bu, Osmanlı döneminde de böyleydi. Osmanlı döneminden hemen aklıma gelen şöyle bir örnek vereyim: Safevi Veziri Osmanlı topraklarına geliyor 16. yüzyılda, çeşitli faaliyetler gösteriyor. Osmanlı, askerlerini eşkıya kılığına sokturup veziri öldürtü-yor, ondan sonra da İran'a başsağlığı heyeti gönderiyor. Yani şimdi bu tarih boyunca olmuş bir şeydir. Ama buradaki en büyük problem; bunların yapılıp yapılmaması değildir, bu yapılır ancak söylenmez. Kısaca "Bizim paşaları konuşturmamak lazım" diyorum yine.

        UŞAK Raşkanı ÖZDEM SANRERK:

        'Bugün yanlış geliyor ama o gün için doğru olabilir'

        BU açıklamalar itiraf mı, değil mi bilemiyorum. Yakın tarihli olayları bu kadar ayrıntılı incelemek ne kadar sağlıklı açıkçası ondan da emin değilim.

        Çünkü bu meselelerin bir tarihi kapsam içerisinde ele alınması lazım ve bu da tarihçilerin işi, bizim gibi bu olaylara dışarıdan bakıp ayaküstü beyanlar vermek yanıltıcı olabilir. Ben o günkü koşulları tam olarak bilmiyorum. Yirmibeşoğlu 1950'lerden bahsediyor, o tarihlerde bazı şeyler bugünden farklı olabilir, o zamanlarda dünyadaki anlayış da farklıydı. Durumları o koşullar içerisinde değerlendirmek gerekir. Bugünkü koşullara bakıp, geçmişi değerlendirdiğimiz zaman birçok yanlışlıkla karşılaşabiliyoruz. Muhakkak ki bahsedilen bu konunun bugünkü kriterlere uygun olmadığı yüzde yüz ortadadır. Ama o zamanki koşullar altında, bir de oradaki varılmak istenen hedefler, Türk toplumunun belirli bir katliama maruz kalmasından kurtarılması ile ilgili çalışmalar yapılıyordu. Bu çerçevede düşünmek lazım. Makul olan, geçmişi bugünün şartları ile değerlendirmemektir.

        Taraf Gazetesi yazarı ÖNDER AYTAÇ:

        'Cami yakmayı düşünmek bile gaflet, hıyanet!'

        Savaşın kendisi bile mubah değildir. Diplomasinin bitmiş olduğu yerde savaş başlar bu yüzden diplomasiyi hiçbir şekilde son buldurmamış olmak lazım. Hele ki savaşı yaparken, her yol mubah değildir. Kutsal yerlerin yakılmış olmasını, bombalanmış olmasını düşünmüş olmak bile bence gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir. Çünkü dinsel mekânlarda, camiye sığınan, kiliseye sığınan, havraya sığınan çocuğun ve kadının sıkıntı görmeyeceği ve öldürülmeyeceği konusunda bütün dinler ortak kanaate varmıştır.

        Terör Uzmanı Emekli Albay MİTHAT IŞIK:

        "Sabri Yirmibeşoğlu herhalde yaşlılığından olsa gerek yanlış konuşuyor. Nerede, kimin camisi yakılmış, ispat etsin!"

        Kıbrıs'ta 1960'tan beri devam eden Türklere karşı Rumların uyguladıkları bir katliam vardı. 1962'de pilotumuz Cengiz Topel düşmüştü, sonra 1967 hadiseleri oldu. Hadiselerden sonra da Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında bir yeşil hat oluşturulmuştu ve bazı yerlerde Türkler kendi mücahitleri ile güvenliklerini sağlıyorlardı.

        Kıbrıs Savaşı'nın esas sebeplerinden biri Yunanistan'ın orayı kendisine bağlamak istemesiydi. Onun için Yunan cuntası 15 Temmuz'da bir darbe yaptırdı. Ben o dönem görevliydim. Darbenin esas amacı; Rum tarafında otoriteyi sağlayıp, Lefkoşa'dan Girne istikametine taarruz ederek bölgedeki Türkleri imha etmek, Girne plajlarını tutmak ve Türklerin yapacağı muhtemel bir

        çıkarmaya mani olmaktı.

        Ancak Rum tarafında kontrolü sağlayamadılar, Türkiye süratle karar verdi ve havadan ve denizden bölgeye müdahale etti. Sabri Yirmibeşoğlu herhalde yaşlılığından olsa gerek yanlış konuşuyor. Türk askerinin mayasında böyle bir şey yoktur. Taarruz çıkış hattından düşmana taarruz ederken önce abdestimizi alıp, duamızı okuyup öyle taarruz ettik.

        Kıbrıs'ta da öyle yapmıştık. Taarruz etmek öyle kolay değil, nerede camii yakmışlar, kimin camiini yakmışlar bunu ispat etmesi lazım. Bu tür söylemler birçok insanı zan altında bırakıyor. Ben bu konuşmalara katılmıyorum ve bu tür insanlara itibar etmiyorum.

        Diğer Yazılar