Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GAZETE HABERTÜRK/ POLEMİK

        GÜLİN YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        Time Dergisi yazarının vitamin deneyi tartışılıyor...

        Time Dergisi yazarı John Cloud ilginç bir deneye imza attı. 5 ay boyunca günde 22 adet vitamin hapı yutan Cloud’un tahlil sonuçları birçok vitamin hapının hiçbir işe yaramadığını ortaya çıkardı. Cloud, 5 ay boyunca günde 22’şer tane olmak üzere yaklaşık 3 bin 300 vitamin, omega 3 kapsülü, antioksidan ve benzeri destekleyiciden oluşan ilaç aldı. Günde onlarca ilaç desteği alan ve ilaçlara toplam 1200 dolar harcayan Cloud’un sağlığı için yararlı olan sadece üç madde tespit edildi. Bunların arasında D vitamini, B3 vitamini ve balık yağı hapları bulunuyor. Protein, kalsiyum ve sodyum desteğinin ise neredeyse hiç işe yaramadığı görüldü. Bu araştırmayla birlkte, yıllardır tartışılan vitamin haplarının gerçekten faydası var mı yoksa ilaç endüstrisinin tuzağı mı sorusu bir kez daha gündeme geldi. Uzman isimlerle tıp camiasını ayağa kaldıran araştırmayı tartışmaya açtık. İşte farklı görüşler...

        "Burası Somali değil ki vitamin hapı içelim, faydası yok zararı var"

        Göğüs Hastalıkları Uzmanı PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA

        SAĞLIKLI bir hayatımız olması için, birtakım hastalıklardan korunmamız için vitaminleri almamız gerekiyor. Ama Türkiye gibi bir ülkede yani her mevsimin kendine özgü bir sebzesininmeyvesinin bulunduğu, hayvansal ürünlerinin bol olduğu bir ülkede insanların ekstra bir vitamin almaları ya da “Bağışıklığı güçlendiriyor” diye vitamin almaları faydalı değil aksine zararlı. Öyle ürünler nerede gerekli biliyor musunuz? Somali’de. Çocukların halini görüyorsunuz, ne bitkisel yiyecekleri var ne de hayvansal ürünleri. Bunların vitamin eksiklikleri, antioksidan eksiklikleri, bağışıklığın gelişmesini sağlayan ya da çalışmasını sağlayan maddelerin eksikliği var. Türkiye’de, sağlıklı insanların bulunduğu yerde vitamin kullanılması gereksiz. “Sık sık grip, nezle oluyorum. Bağışıklığım iyi değil” diyorlar, gribin ve nezlenin bağışıklıkla ilgisi yok. Çocuklarda oluyor. Günümüzde çocuklar tek çocuk. Eskiden aileler genişmiş, çocuk sayısı fazlaymış. Çocuklar dolayısıyla virüslere alışık. Günümüz çocukları tek başına oluyor. Gerekliliği tartışmalı aşılar yapılıyor, sezaryenle doğuyorlar. Çocuklara doğdukları günden itibaren fazla miktarda antibiyotik veriliyor. Dolayısıyla bu çocuklar hiç mikropla karşılaşmıyor. Normal doğumla dünyaya gelen çocuk ilk mikropla annenin doğum kanalında karşılaşıyor ve bunlar çocuğun bağışıklığını kuvvetlendiren ‘dost mikroplar’, oysa sezaryenle doğan çocuklar direkt zararlı mikroplarla tanışıyorlar. Hepimizin bağışıklığı yerinde bazı hastalıklar hariç. Sezaryenle doğan çocuklar daha çok hastalıklara maruz kalıyor. Antioksidanlar, vitaminler yiyeceklerde vardır. Bazı hanımlar ‘zayıflayacağız’ diye sadece soda ve su ile besleniyorlar vitaminler bir tek onlara gerekir, onun haricinde eğer kendinize kastınız yoksa vitamin tüketmeyin, mevsim meyvesini ve sebzesini tüketin. Vitaminler pahalı, siz sebzeden meyveden ucuz olarak bu vitamini alın. Gereksiz ilaç kullanımı sadece Türkiye’nin değil dünyanın da sorunu. İlaç firmalarıyla olan ilişkiler tüm dünyada var. İlaçlar, gerekli insanlara verilmeli. Grip, nezle olunur. Normaldir, bağışıklık sistemiyle ilgili değil bu.

        Araştırmacı Yazar PROF. DR. AHMET MARANKİ

        ‘Vitaminler kansere neden oluyor, vücut tolere edemiyor’

        BİTKİ sahasında doktora üstü çalışma yapmış biriyim. Yapılan araştırmalarda vitaminlerin olumsuz etkilerinin olduğunu duyuyoruz hatta kansere bile neden olduğuna dair araştırmalar var. Tuzlu su balığını tatlı suya atarsanız nasıl bir süre sonra hayatta kalamaz ise insan bedenine vitamin hapları yüklemek de böyle bir şey. İnsan bedeni lahanayı, maydanozu, domatesi tanır. Beden yaratılırken kimyasal madde verileceği düşünülmemiştir. Bugünkü hastalıkların sebebi vücuda verilen bu kimyasallardır. İlaçlar 1940 yılında çıktı, ameliyatlar 1950 yılında yapılmaya başlandı. 1950 yılına kadar bu insanlar ne yapıyordu? Kainat eczanesinden yararlanıyordu. C vitaminini portakaldan mandalinadan alıyordu. Kalsiyumu beyaz lahanadan, A vitaminini karaciğerden, havuçtan alıyordu. Havuca keten tohumu yağı, zeytinyağı koyuyordu. Şimdi A vitaminini yağsız, hapla alırsanız nasıl eriyecek? Sentetik olan bir şeyi vücut tolere edebilir mi? Bugüne kadar havuç yiyip de ölen olmamış, insanlar 1940’lı yıllara kadar böyle yaşamışlar. Eski öğretilerde kimyasallardan değil, meyve sebzelerden bahsediliyor. Çocuğu olmuyor, herkes dışarıdan E vitamini alıyor. E vitaminini tereden, mantardan, zencefilden alacaksınız. O vitamini hapla aldığınız zaman vücut nasıl parçalayacağını bilemiyor, tolere edemiyor, böbrek atamıyor, karaciğer süzemiyor.

        "Sebze meyvede vitamin kalmadı, vitamini hapla almak zorundayız"

        Yeditepe Üni. Eczacılık Fak. Öğr. Üy. PROF. DR. ERDEM YEŞİLADA

        BU tip çalışmalara sadece gülüyorum, böyle bir aptallığı insanlar nasıl yapar? Bir de bu araştırmalara kanıyorlar, yazık. Vücudumuz biyokimyasal bir fabrika, üzerinde birçok reaksiyon gerçekleşiyor. Dışarıdan almamız gereken besinler, vitaminler var. İnsan, tabiri caiz ise asalaktır. Vitamin sentezini içeride yapamaz. Bu nedenle dışarıdan almak durumundadır. Bunları almazsak biyokimyasal reaksiyonlar yürümez. Yürümeyince de sizin dış etkenlere karşı koruyuculuğunuz azalır. Stresten, hava şartlarından her şeyden daha fazla etkilenirsiniz. Vitaminler burada bir kofaktördür. Bu reaksiyonların gerçekleşmesini sağlar. Blue zones diye bir şey var, dünya üzerinde 100 yaş ortalamasını yakalamış 5 tane yer. İkisi Akdeniz’de, biri Sardunya’da, diğeri de burnumuzun dibinde bir Yunan adasında. Ortak özellikleri beslenme şekilleri. Stres ve trafik olmaması. Vitamin olsun diye gidip portakal alayım diyorsunuz değil mi? Bunlar yeşilken toplanıyor, bekletilirken sararıyor. Size geldiğinde C vitamini miktarı yeterince olgunlaşmamış oluyor. Ya da domatesten bugün yeterince likopen aldığınıza emin misiniz? Artık eskisi gibi değil. Şartlar değişti. İstanbul’da yaşayan, Anadolu yakasında oturup Avrupa yakasında çalışan birini düşünün. Sabahın 6’sında kalkıyor, kahvaltı yapmadan yola çıkıyor, işyerinde poğaça, simit idare ediyor. Öğlen çevredeki kebapçıdan bir şeyler yiyor, akşam eve gittiğinde eşi de eğer çalışıyorsa beraber pizza söylüyorlar. Bu kişi vitamini nereden alacak, söyler misiniz?

        Eski İstanbul Eczacılar Odası Başkanı ZAFER KAPLAN

        ‘Vitaminlerin yararı tartışılmaz’

        UYGULAMAYA baktığımızda elbette biz eczanelerde bu ilaçları veriyoruz, hatta reçetesiz veriyoruz. Ancak toplumda bir talep yaratılıyor, o talebin yaratılmasından eczacılar sorumlu değil. Vitaminleri doktorların yazmasının yanında insanlar vitamin konusunda pek çok etkenden etkileniyor, vitamin eksikliğiyle ilgili reklamlara maruz kalıyor. Söz konusu deneyin bilimsel bir anlamı yok. Bu araştırmaları, kliniklerde bilim adamlarının yapması gerekli. Bu deneyden yola çıkarak vitaminler yararlı ya da zararlı sonucunu çıkaramayız, bu doğru değil. Bir gerçek var, vitaminler, gıda takviyeleri bilinmeyen, araştırılmamış yeni konular değil. Vitaminlerin yararı olduğu kesin, yıllardır araştırmaları yapılıyor. Türkiye’de bizim insanlarımızın da çok sağlıklı beslendiği söylenemez. Türkiye’de iyi beslenemeyen, vitamin eksikliği yaşayan bir sürü insan var. Ayrıca nekahat dönemlerinde, bir hastalık sonucu aşırı kilo kaybında, enerji eksikliği dönemlerinde vitamin gerekebiliyor; bu kişilerde son derece işe yarar. Bu ilaçların hepsi bitkisel kökenli, bunu inkâr etmek mümkün değil. Vitaminlerin yararı tartışılmaz. Ama aşırı vitamin yüklemesi elbette ki zararlıdır.

        Eski Anti-Aging Derneği Genel Başkanı DR. CENK OĞURTANI

        ‘Balık yemek sağlıklı değil, yerine omega hapı içiyorum’

        VİTAMİN kelimesini düzeltmek istiyorum ben. Vitamin artık çok eskide kalmış bir kelime. Bugün kullandığımız şeyler, vitamin sınırlarının dışında. Vitamin, insan vücudunda üretilmeyen dışarıdan insana verilmesi gereken mikro besleyiciler anlamına geliyor. Mikrobesleyiciler, vitamini de içeriyor ama vitaminden daha geniş bir kavram. Mikrobesleyiciler yurtdışında üretiliyor ve ülkemize ithal ediliyor. Bu büyük ve güçlü firmalar, mikrobesinleri gerekli / gereksiz insanlara pazarlamakistiyorlar. Vitaminler, arkasında hiçbir tıbbi çalışma olmayan maddeler değiller. Son derece bilimsel çalışmalar yapılan maddeler var. Besinler için de bu böyle. Fonksiyonel besinler var. Mesela brokoli yiyorsunuz, kanser olmuyorsunuz gibi. Bu konuda saygın dergilerde çıkan makaleler var. En az 100 tane yayın gösteririm bununla alakalı. Yayınlara güvenmeyeceksek, neye güveneceğiz? Tıpta saygın bilim adamları tarafından saygın yayınlarda yayınlandığı zaman güvenmeyeceksek, güveneceğimiz başka şey kalmıyor. Konuya “Bütün vitaminler yararsızdır” şeklinde yaklaşamazsınız. “Her şey zararlıdır, bunlar yararsızdır” demek olmaz. Genelleme tıpta olmaz. Tıpta konuları teker teker ele almak gerek. Besinlerin de kalitesinin sorgulanması gerekiyor. “Pazardan alın yiyin” olmaz. Gazeteleri inceledim, zehirlenmelerin yüksek oranda olmasının sebebi pazardan alınan yiyecekler. Bunlar tek tek okunduğunda sanki çok sayıda değilmiş gibi hissediliyor. “Balık yemek sağlıklıdır” deniyor. Denizde ne kadar ağır metal olduğunu biliyor musunuz? Vücuda alınan ağır metal 30 yılda atılıyor. Omega 3 ihtiyacımı kapsüllerden karşılıyorum. 34 kilo balık yiyerek Omega 3 ihtiyacımı karşılıyorum ama bunun yanında ne kadar ağır metal alıyorum biliyor musunuz?

        Diğer Yazılar