Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siz hiç efsaneye, sözlü tarihte destanlaşan hikâyelerin gerçekleştiği yükseklerdeki mekânlara, zorluklarla dolu, ama bir o kadar da heyecan verici bir yolculuk yaptınız mı? Yapmadıysanız buyurun, Türklerin ‘Türeyiş’ veya ‘Diriliş’ destanlarının yazıldığı mekâna, ‘Altın Beşik Ergenekon Vadisi’ne gidiyoruz.

        Çeşitli kaynaklara göre Türkler, MS 6. yüzyıla kadar Altay Dağları’nın güney eteklerinde yaşadı. Çin kaynaklarında Göktürklerin, Hunlardan geldiğine vurgu yapılıyor. Her Türk toplumunda farklı isimlerle anılan, Türkiye’de ‘Ergenekon (Yüksek Yerdeki Konak) Destanı’ isimli efsane de yine aynı kaynaklarda ‘Türeyiş Destanı’ olarak ifade ediliyor.

        Özeti şöyle:

        Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen yer yoktu. Bütün yabancı kavimlere üstün geliyorlardı. Bu durum karşısında hem korkan hem de Türkleri kıskanan bütün kavimler bir araya gelerek, güçlerini birleştirip Türklerin üzerine yürüdüler. Ama yenildiler. Bu yenilgi üzerine bölgedeki tüm kavimlerin hanları, beyleri bir araya gelip Türkleri yenebilecekleri hileli savaş yapmanın yolunu buldular.

        Bir gün güneş doğmadan, Türklerin düşmanları baskına uğramış gibi kaçmaya başlarlar. Türkler de “Güçleri tükendi, kaçıyorlar” sanarak peşlerine düşerler. Her yönüyle hazırlıklı olan çeşitli kavimlerden oluşan düşmanları, arkalarından gelen Türkleri görünce, uygun siper alıp çarpışmaya başlarlar ve ağır bir yenilgiye uğratırlar. Her şeyleri yağmalanır, bir tek kara kıl çadırları bile kalmaz. Büyüklerin hepsi kılıçtan geçirilir, küçükler esir alınır.

        O dönem Türklerin başında bulunan İl Kagan’ın bu savaşta Kayı (Kayan) dışında tüm çocukları ölür. Bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) isimli yeğeni sağ kalır. Kayı ile Tokuz Oguz, 10 gün sonra eşlerini de alıp atlarla kaçarlar. Ve kimsenin izlerini süremeyeceği Ergenekon Vadisi’ne sığınıp orada yaşamaya başlarlar.

        İşte yıllarca, böyle bir yerin Altay Dağları’nda olup olmadığı, Türklerin nereye sığınıp çoğaldıkları tartışılmıştı.

        KARAKABA YAYLASI’NDA KEŞİF

        Bilim adamlarının Altay Dağları’nda, denizden yaklaşık 2 bin metre yüksekte, 2012’de ilk kurganı (mezar) Karakaba Yaylası’nda bulmaları üzerine bu vadiye odaklanıldı. Bu yükseklikte, sadece tek giriş ve çıkışı olan vadinin yaşama müsait olduğu, rüzgâr almadığı, yüksekteki hava şartlarından etkilenmeyen çanak konumu dikkat çekti. Kazı başlayınca arkeolojik buluntular heyecanlarını artırdı. Evet, burası Ergenekon Destanı’nın geçtiği, Türklerin türeyip çoğaldıkları vadi olabilirdi. Zaten ilk kazılan kurganlardaki buluntular Göktürklere ait çıkınca, bu vadiye bakış değişti. Daha sonra çok sayıda kurgan tespit edildi. Ve Türk dünyasından iştiraklerle, 1. Uluslararası Arkeolojik Keşif: ‘Altın Beşik Altay’ semineri düzenlenmeye karar verildi. Davet alınca, İstanbul’dan yola çıktım.

        Önce Astana’ya uçtum. Doğu Kazakistan’ın nükleer denemelerle de tanınan İrtiş Nehri kenarında kurulmuş, Altayların uranyumunu işleyen Öskemen kentinde bir gece konaklayıp sabah erkenden, karadan 7 saat sürecek yolculukla Ergenekon Vadisi için yola çıktık. Bozkırlar, çöller, dereler, göller, köylerden geçip Altay Dağları’nın uçurumu bol eteklerinde yol aldık. Ön Türk tarihine ışık tutan ‘6 Altın Adam’ ve ‘13 Altın At’ın bulunduğu Berel Vadisi’nde 2 bin metre yükseğe çıkmak için Rus yapımı araçlara bindik. Tek girişi olan ‘Ergenekon’ kazılarının yapıldığı Karakaba Yaylası’na 2 saatte ulaştık. Vardığımızda güneş batmak üzere olduğundan hemen kurganları ziyaret edip atıyla birlikte gömülen Göktürklere ait arkeolojik çalışmalar hakkında yerinde bilgiler aldık.

        "GÖKTÜRKLERE AİT MÜZİK ALETLERİ BULDUK"

        Kazak Arkeolog Prof. Zeynullah Samaşev: Bölgede yaklaşık 60-70 kurgan tespit ettik. MS 4-7. yüzyıllara ait olan kurganların bir kısmında çalışmaları tamamladık. Muhtemelen bu vadide 400- 500 yıl yaşamışlar. Kurganlarda bölgede yaşayan Göktürkler dönemine ait kopuz, ud, keman gibi müzik aletlerinin yanı sıra kılıç, kamçı, sadak ve ok gibi savaş aletleri bulduk. İnsanlar at ve eşyalarıyla birlikte gömülmüşler. Ayrıca yanlarına sevdikleri eşyalar konulmuş. Bugüne kadar başka hiçbir yerde 3 müzik aleti bir arada bulunmadı. Yan yana 3 kurganda 3 ayrı müzik aleti bulduk. Müzik aletleri burada huzur içinde yaşandığının işareti. Ayrıca bulduğumuz bir kılıcın sapı ise okyanus balıklarının derisiyle süslenmiş. Ya okyanusa kadar açılmışlar ya da okyanusa yakın halklarla ticaret yapmışlar. Bölge coğrafyası ise çeşitli kaynaklarda yer alan ve Türk toplumlarının sözlü tarihinde efsaneleşen Ergenekon Destanı’nda geçen yerle bire bir örtüşüyor.

        KONAR-GÖÇER BİR KAVİM DEĞİL

        Efsanelerde anlatılanlarla vadinin benzerliği şaşırtıcı. Geceyi çadırda geçirip sabah erkenden en yakın tepeye tırmandığımda havanın ne kadar değiştiğini bizzat fark ettim. Türklerin muhtemelen daha önce bildikleri ve düşmanlarının ulaşamayacağı yükseklerdeki bu yer, sıkıntılı anlarında kurtuluşlarına yetişmiş. Coğrafi ve stratejik konumu gereği ‘Altın Beşik’ olarak da anılan Ergenekon Vadisi’nde Göktürkler, bilim adamlarına göre yaklaşık 400-500 yıl kalarak yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönmüş ve düşmanlarıyla savaşmış.

        Kazakistan’ın Rusya-Çin sınırında yer alan Altay Dağları’nın denizden yaklaşık 2 bin metre yükseklikteki Karakaba Yaylası’nda, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) destekleriyle, Uluslararası Türk Akademisi bünyesindeki bilim adamlarının yürüttüğü arkeolojik keşif çalışmalarında ise tarihin akışını değiştirecek bulgular tespit edilmiş. Madenciliğin, kuyumculuğun, sanatın, bugün birçok müzik aletinin atası olan eserler bulunmuş. Sadece konar-göçer bir kavim değil, pek çok alanda ileri seviyelere ulaşıldığını gösteren buluntular bilim adamlarını da ümitlendirmiş.

        ‘Ergenekon sözlü anlatımla bulundu’

        Uluslararası Türk Bilim Akademisi Başkanı Darhan Hıdırali: Berel bölgesi, Ötüken ve Orhun’a geçiş güzergâhında kilit konumda. Doğu ve Batı’ya geçişlerde bu vadi kullanılıyor. Ancak Berel’deki buluntular gösteriyor ki Hunlar sonrası yok. Peki bu insanlar nereye gitti? Berel Vadisi’ne bire bir benzeyen, ama 2 bin metre yukarıda yer alan çok korunaklı, muhtemelen başkalarının da bilmediği Ergenekon Vadisi’ne çıkıp sığınmak zorunda kaldılar. Ergenekon Vadisi’ni aslında burada yaşayan insanların sözlü anlatımıyla bulup arkeolojik keşif çalışmasına başladık.

        Bölge tarihin akışını değiştirecek

        Kazakistan’ın bu bölgesinde, özellikle Katon Karagay İlçesi ve yakınlarında yapılan kazılarda Ön Türkler; İskit-Sarmat, Hun ve Göktürk dönemlerine ait hakanların mezarları ve eşyaları bulunmuş. Fakat en geç keşfedilen Karakaba Yaylası yani Ergenekon Vadisi.

        Asıl merak uyandıran ise Altay Dağları’nın alt kısımlarında Berel Vadisi, geniş ovalar ve sular varken Göktürklerin neden yukarıda yaşamayı tercih ettikleri. Bu vadide bulunan kurganlar kanalıyla Türk tarihine ışık tutacak bulguların çıkacağına inanılıyor. Hatta bu bölgedeki kazı çalışmalarıyla Orta Asya göçerlerinin MÖ 5. yüzyılda bıraktıkları izlerle tarihin akışını değiştirecekleri ifade ediliyor.

        ERGENEKON VADİSİ NASIIL BİR YER?

        Dört bir yanı yüksek, sarp dağlarla kuşatılmış, tek giriş ve çıkışı olan, içinde kaynak sularının, büyük nehirlerin aktığı ve çeşitli meyvelerin yetiştiği bir yer. Dağları orman ve bitkilerle kaplı. Kışın da rüzgâr almıyor ve çok soğuk olmuyor. Yakın zamana kadar altın ve demir başta olmak üzere çeşitli madenlerin işletildiği bir vadi. Vadide koyun sürüleri, yılkı atları sabahtan-akşama dek kendi başlarına yayılıyor. Vahşi yaşamla ciddi bir uyumluluk var. Kurtların sürülere saldırma vakası olmamış.

        Diğer Yazılar