Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye sınırında yaşanan olayın en tuhaf yanlarından birisi, “Elin taşıyla elin kuşunu vurmak” olarak tanımlanabilecek, Amerikan F-16 savaş uçağı ve Sidewinder füzesiyle Rusya’nın SU-24 uçağının düşürülmesi. Teknolojik olarak kat edeceğimiz epeyce mesafe olduğundan hâlâ Amerika’ya bağımlıyız. Enerji kaynaklarında da benzer şekilde uçağını düşürdüğümüz Rusya ile karşılıklı etkileşimimiz söz konusu. “Bir musibet bin nasihatten evladır” misali iki tarafta da yol almak için bu son yaşanan vakadan ders çıkarmamız gerekiyor.

        Önce Rusya’nın doğalgazına olan ihtiyacımıza ve onların da Almanya’dan sonra en fazla gaz satarak nakit girdisi sağladıkları Türkiye gerçeğine bakalım. Sadece bizim Ruslara bağımlılığımız değil, onların da bizle olan ticari ilişkileri ciddiyet arz ediyor. Tüm bu detayları bir kenara bırakıp Rusya’nın Ukrayna üzerinden (Batı hattı) ve Mavi Akım’dan geçen yıl Türkiye’ye ilettiği gaz miktarına baktığımızda yaklaşık 26 milyar metreküplük bir rakam söz konusu.

        Eğer Rus gazının sevkıyatında problem çıkarsa, Rusya’dan alınan gazın yarısına yakınının, yaklaşık 13 milyar metreküplük kısmının, İzmir Aliağa ve Marmara Ereğlisi LNG terminallerinden bu oranlara tekabül eden gaz sevk etme kapasitesiyle karşılanması cihetine gidilebilir. Ayrıca Azerbaycan’dan da daha fazla gaz alımı için çalışmalar yapılır. Neticede biraz daha pahalı ve ihtiyacımızı karşılamayan doğalgaz miktarıyla en fazla bir yıl sıkıntı yaşanır. Sonrasında Türkiye, enerjide arz güvenliğini bu musibetle sağlam bir şekilde öğrenmiş olur.

        Fakat dünyanın en büyük gaz ihracatçısı bir ülke olan Rusya, doğalgaza güvenin bu denli sarsılmasını istemeyeceğinden, ticari olarak sekte vurma oyununu başka alanlarda kurgulayacaktır. Müteahhitlik, turizm ve tekstil gibi sektörler, çeşitli alanlarda Rusya’da faaliyet gösteren Türk şirketlerine zorluk çıkarmak gibi hususlar sıralanabilir. Ama bunun neticesinde kazanan olmadığı gibi iki taraf için de zarardan başka bir gerçek ortaya çıkmayacaktır. Zira Rusya da şimdiye kadar Türkiye’yi çok sevdiğinden bu ticari ilişkileri geliştirmedi. Hasılı iki taraf da daha makul düşünüp geleceğe bakmayı akıl ederse, yaklaşık 10 yılda inşa edilen iyi ilişkileri, saniyelerle ifade edilen sınır ihlaline heba etmez.

        Savunma sanayiinde atılım içinde olan Türkiye, henüz üzerinde çalıştığı projelerde mahsul toplama aşamasına gelmiş değil. Dolayısıyla müttefikimiz Amerika’ya bağımlılığımız üst seviyede.

        Mesela Amerika’nın dünyaya satmak için geliştirdiği ve 1974 yılında ilk uçuşunu yapan, çok maksatlı avcı uçağı F-16’dan şimdiye kadar 4 bin 500 adet üretildi. Türkiye aynı yolda yürüyüp bu uçaklardan üretmesine rağmen benzerini veya daha iyisini geliştirecek yola girebilmiş değil.

        Eğer bölgemizde savunma alanında güçlü oyuncu olmak istiyorsak, oyun değiştirici projelere yönelmemiz gerekiyor. Benzerlerini taklit ederek veya yapmak için gayret göstererek oyun değiştirici olunmuyor. Gelişmelerin ve teknolojinin ilerlediği yön dikkate alınırsa başarılı olma şansı var. Özellikle savunma sanayiinde dünyanın yöneldiği en önemli alanlardan birisi, insansız hava araçlarının (İHA) avcı uçağı versiyonları. Lakin bizde bu konu üzerinde çalışılan proje henüz söz konusu değil. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) envanterinde ithal bile olsa silahlı İHA yok. Neden mi yok?

        Türkiye, silahlı İHA Predatorları envanterine almayı çok istemesine rağmen, stratejik ortağımız Amerika’dan MQ-1 Predator ve MQ-9 Reaper İHA satışına yeşil ışık yakılmadı. Fakat İngiltere, İtalya, Fransa, Hollanda ve İspanya bu İHA’ları ABD Kongresi’nin gerekli onayıyla envanterine aldı. Anlatmak istediğim, müttefiklik makamının da çeşitli dereceleri var. Eğer sıkıntılı anlarda güveneceğiniz savunma araçları, sürekli tedarik gerektiren bir başka ülkenin malıysa, ya geliştirip üretmeyi acilen düşünmeniz gerekir, ya da...

        Diğer Yazılar