Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıyılarımızın oteller başta olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından mevcut yasalara rağmen işgal edildiğini ve bu işgallerin de hızla devam ettiğini defalarca yazdım. Ancak ne ilgili bakanlar ve bakanlıkların bürokratları ne de mahalli yetkililer, kılını dahi kıpırdatmadı. Sadece Çevre Şehircilik Bakanlığı’ndan benim de anlayamadığım kıyı işgallerinin önüne geçilmesinde sorumluluğu başka kurumlara havale eden uzun cevap geldi, o kadar. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Nabi Avcı ise zaten kıyıları önemseyen cephede yer almadığından olacak, konu hakkında tek kelime dahi etmiş değil.

        Evet iddiamı tekrarlamak istiyorum. Eğer bu iki bakanlık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kıyı işgallerine olan yaklaşımı ortadayken bir şey yapamıyor veya yapmak istemiyorsa kesinlikle ‘Paralel Devlet Yapılanması (PDY)’ olduğuna vurgu yaparız. Zaten biraz daha sabredersek kokusu da çıkar.

        Her otelin bir dayısının, amcasının olması, işgal yıkımlarının önüne geçerek, yeni işgaller yapmaya devam etmeleri kıyılarda bakanların müdahale edemediği ayrı bir yapının kurulduğunu göstermez mi? Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’den doyurucu bir açıklama bekliyorum.

        Mesela bu sene kıyılarda kaç işgale son verildi? Kaç işyerine ecrimisil kesilip, işgaliye sonlandırıldı? Çünkü biliyoruz ki, beş yıldızlı oteller kanunları, bakanları ve devleti hiçe sayıyor. İşgal ettiği kıyı ve denizler sebebiyle kendilerine kesilen cezaları ödeyip işine bakıyor. Eğer bu ‘Kıyı Kanunu’ çiğnenmek için çıkarıldıysa, devlet onuru fazla zedelenmeden ilelebet kaldırılsın. Gücü yeten, dayısı ve amcası olan istediği yeri işgal edip, kendi hâkimiyetini kursun. “Kıyı Kanunu’na (3621 sayılı) göre kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve özel mülkiyete konu olamaz” gibi açıklamalarla da kimse bizi oyalamasın...

        SAVUNMA PROJELERİNDE GİZLİLİK VE DENETİM

        Bir önceki yazımda Bayraktar TB2 İHA’nın ülkemize kaç paraya mal olduğunu not ettim, ancak bu tartışmanın çıkış noktası için de bir şeyler söylemek gerekiyor. Vatandaş olarak, gazeteci olarak her şeyi sorgulamak ve vergilerimizin nereye gittiğini, nasıl harcandığını bilmek demokrasinin gereği. Ancak işi fazla sulandırmadan, işlere ve projelere zarar vermeden sorgulama mekanizmasının kurgulanması gerekir. Eğer demokrasinin gereği olarak bir parlamentomuz ve milletin seçtiği vekiller varsa, bazı hassas işlerin bu dairede görülmesi gerekiyor. Yetmez devletin Sayıştay ve sair gibi denetim kurumlarını da unutmamak lazım. Demokratik ülkelerde bunlar sorgulanır denerek, topu ortaya koymak doğru değil. Evet sorgulanır, ama nasıl? Bunun cevabını verebilmek icap ediyor.

        Savunma sanayiinde İHA tarzı projelerde milli gizlilik prensibi işletilir. Dünyanın her yerinde hem teknik hem de maddi boyutuyla genellikle savunma sanayii projeleri alenileştirilmez. Dolayısıyla özgün olarak geliştirilen savunma sanayii ürünlerine ne kadar para harcandığını her ülkenin ilgili organları, bilmesi gerekenler bilir. Gerekli bilgiye de ulaşır. Aynı zamanda da savunma sanayii projelerinin her aşaması devletin sıkı denetimi altındadır. Gelişmiş ülkelerin çoğunda durum böyledir. Mesela İsrail’in Heronları kaç paraya mal ettiğini bilen var mı? Madem öyle Türkiye’nin, 10 adedi için 250 milyon dolar ödediği Heronların maliyetini de sorgulayalım. Belki çok pahalıya almışızdır.

        Hasılı, iyi niyetle sorgulama yapılmadıktan sonra rakamlarla oynamanın faydası yok...

        Diğer Yazılar