Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeterli enerji kaynaklarımız yok, ama uzun süredir var olanları da ihmal ediyorduk. Yenilenebilir enerji kaynaklarından bahsetmiyorum, özellikle yerli kömür için uzun bir süre rezerv çalışması dışında hiçbir adım atılmamıştı. Artık tablo değişiyor. Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın, Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Elektrik Santralları Toplu Açılış Töreni’nde verdikleri mesajlar dikkat çekiciydi. Yatırım değeri 5 milyar doları bulan 158 enerji santralının açılışından daha önemli olan husus, yenilenebilir enerji kaynaklarında Türkiye’nin teknolojik kazanım sağlayacağına yönelik duruş sergileyeceğine dair açıklamalardı.

        Dün açılan tesislerde, çöp, doğalgaz, güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal, linyit, taşkömürü gibi çok farklı enerji kaynaklarıyla elektrik üretilecek. Ama teknolojisi tamamıyla yabancıların olan bir yatırımdan bahsediyoruz. 5 milyar doların önemli bir oranı yurtdışına çıkacak demektir.

        Daha önce de defalarca enerji yatırımlarında teknoloji transferi için sözler verildi, yasal düzenlemeler yapıldı. Hatta yerlilik kriterleri konuldu. Ama hiçbir zaman açıklanan, yasalara konan hedeflere ulaşılamadı. Daha enteresanı yerlilik kriterlerini denetleyecek bir mekanizma dahi kurulamadı. Tıpkı telekomünikasyonda 4.5G ihalesinde olduğu gibi.

        Son 14 yılda Türkiye’nin kurulu gücü 2 kattan fazla artıp 30 binlerden 80 bin MW seviyesine gelirken, milyarlarca dolar harcanırken, teknoloji transferi ve yerli enerji ekipmanları üretimi için neler yaptık? Pek fazla bir şey değil. Neden?

        Yeni dönemde ihalelerin en önemli şartın, elektrik üretiminde kullanılacak yüksek teknolojinin ülkemizde üretilmesi olacağının altı çizilirken, mutlaka denetim ve kontrol mekanizmasının da kurgulanması gerektiğine hassaten dikkat çekmekte fayda var.

        Otoda yerli üretim ithal tartışması!

        Yabancı sermayenin ülkemizde daha fazla yatırım yapması için bir yandan fırsatlar yaratırken, diğer taraftan ithal oto üreticilerinin mevcut düzenlemeleri altüst ederek Türkiye pazarında lider olmaları tam bir kara mizah durumu. Bu konu hükümetin de uzun süredir gündeminde, ama bir türlü çözüm bulunabilmiş değil. Çünkü otomotiv sektöründe genellikle kamu otoritesi sektörün arkasından gidiyor. Bir zamanlar sektör topyekûn teşvik edilirdi. Türkiye’de üretilmeyen, yatırım gerektiren (motor, sac vb. gibi) ürünler için adım atmak yerine otomotiv sektörünün tamamının desteklenmesi hatasından dönüldü. Ancak sonrasında motor hacmi girdabına girildi. Böylece lüks markalar Türkiye’ye özel üretim araçlarla vergilendirme engelini aştılar.

        Konu Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın da gündeminde. Otomotivde sadece yeni vergi düzenlemesi veya “çevreye duyarlı” argümanıyla yola çıkılması yeterli değil. Bir yolu, yöntemi bulunup yerli üretici ile, ithalatçı arasında da bir fark olması gerekir. Ayrıca 1600 cc motor hacmine sahip tüm araçların fiyatına, kategorisine bakılmadan aynı vergi alınması haksızlıktan öte adaletsizlik. Daha vahimi Türkiye’de yatırımı olan otomotiv sektörü için de haksızlık.

        Kısacası yerli üretim, ithal tartışmasına sadece otomotiv sektöründe değil diğer alanlar için de bir model bulunması gerekiyor. Cep telefonu örneğinde olduğu gibi yerli diye pazarlananlarda, yerlilik oranı % 30’u bile bulmazken, kaliteli ithallerin önünü kesip vatandaş vasat göstermelik yerlilere de muhtaç edilmemeli. Yerlilik oranları için kriterler konulmalı, denetlenmeli ki, yerli sanayi gelişsin, katma değer üretebilsin...

        Diğer Yazılar