Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İthalat politikamızın problemlerine yönelik çok sayıda eleştiriler sıralamak mümkün. Uzun süredir de ihracat ve ithalat rakamlarının farklı kurumlar tarafından ve farklı zamanlarda açıklanmasını, Türkiye’nin dış ticaretine yön verenlerin yaptıkları en büyük hatalardan birisi olarak anmak mümkün. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) varken, Türkiye İthalat Meclisi’nin (TİM) olmaması, bir bakanlığın hem gümrüklerden, hem de ticaretten sorumlu olması, doğal olarak dış ticarette doğru bir politika oluşturulmasını zorlaştırıyor.

        Hâlâ ülkemiz şirketlerinin ticareti bahane edilerek gümrüklerde yabancı araçların kontrolsüz bırakılması, ihracat rakamlarına sahip çıkan varken ithalat tarafında başıboşluk oluşması en önemli mesele olarak bir kenarda duruyor.

        İyi zamanlarda, yani ihracatın küçük küçük büyüdüğü, ama ithalatın devasa adımlar attığı, ülke ekonomisinin de fena sayılmayacak büyüme oranları yakaladığı günlerde, hiçbir makam ve yetkili eleştirilere kulak asmıyordu. Küresel ve bölgesel ekonomik krizlerle Türkiye ekonomisi de sıkıntı yaşamaya başlayıp ihracatımız da dramatik bir şekilde düşünce alarm zillerine kulak verildi. Kimin neyi, ne şekilde ithal ettiğine, piyasada etkinliğini artırırken katma değer sağlamasına, ülke istihdamına etkileri ve mevcut yatırımcıları üzerindeki baskısına dikkat edilir oldu.

        Keşke bu hususlara “İhracatta rekor kırdık” törenleri yapılarak, ithalatın gölgelediği günlerde dikkat edilmiş olsaydı. Evet ihracatımızda ithal ürünlerin payı yüksek, ihracatçılar aynı zamanda ithalatçı, ama ilgili bakanlıklar, sözüm onu sivil toplum kuruluşlar neler yapıyordu?

        Tüm bu hatırlatmaları şu günlerde niçin yeniden yapma ihtiyacı duyuyoruz. Çünkü Maliye Bakanı Naci Ağbal, ithal ürünlerin sorun teşkil eden detaylarına, ilgili bakanlıkların çeşitli bahanelerle ağırdan alma politikalarına fırsat vermeden geçen yıl bazı sektörlere müdahale eden düzenlemeler yaptı. Bunlardan biri de benim bu köşede sıklıkla gündeme getirdiğim, pazarın en önemli oyuncusunun, en fazla oto satanın Türkiye’de hiç yatırımı olmayan Alman Volkswagen olmasıydı. Daha vahimi, şu veya bu şekilde kamuda ithal oto kullanılmasının önüne de halen geçilebilmiş değil. Böylesine bir meselemizin de rezervde durduğunu hatırlatmış olayım.

        ÜRETİMDE MALİYE BAKANLIĞI'NIN ETKİSİ VAR MI?

        Türk otomotiv sanayii, 2017’nin Ocak ayında, geçen yılın aynı dönemine göre toplam üretimde yüzde 31, otomobil üretiminde ise yüzde 61 oranında artış göstermiş. Doğal olarak ihracatımız da artmış. Marifet, bu iyileşmenin nasıl sağlandığının tahlili yapılarak başka sektörler için de ders alınacak notlarla yaygınlaştırılmasında. Anlamsız rekor törenleri yapılmadan, otoda ithalat ve ihracat dengesinin nasıl değiştiğine ve değişebileceğine, ülkemize yeni yatırımcıların nasıl çekilebileceğine odaklanılırsa, bu tarz iyileşmeler daha üst seviyelere çekilir. Volkswagen gibi Alman oto üreticileri de davet beklemeden kapımızı aşındırırlar.

        Çünkü, ciddi sorunlar ve önemli sıkıntılar eşliğinde, ama ümitle girdiğimiz yeni yılın ilk ayında, Ocak 2017’de tarihinin en iyi başlangıcına imza atan Türk otomotiv sanayiinin üretimde aylık bazda 131 bin seviyesine çıkması, ihracatta ise 103 bin adedi yakalaması ıskalanacak bir gelişme değildir. Kesinlikle başka sektörlere de teşmil edecek başarı detayları barındırıyordur.

        Yukarıdaki rakamları Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) açıklayarak aynı zamanda Türkiye ekonomisinin genel gidişatına dair de ipuçları vermiş oldu. Derinlemesine analiz yapacak kadar bir zaman dilimi değil, ama bu dönemde otomobil pazarının % 10 artarak 26 bin adet olarak gerçekleşmesi önemli. Toplam otomotiv ihracatının da adet bazında % 50 yükselmesini neye borçlu olduğumuzun da elbette tahlil edilmesi gerekiyor. Kafa yormamız gereken nokta burası, “İhracatta rekor kırdık” sloganıyla tören heveslilerine meydan bırakılmamalıdır.

        TANAP'TA TÜRKİYE'NİN KAZANCI NEDİR?

        Türkiye’nin enerji yol haritasında önemli yer tutması planlanan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ile ilgili akıllara takılan ve cevaplanması gereken bazı sorular var.

        Mesela, TANAP’a bizim değil, Azerbaycan’ın ortak olması gerekirken tersi olmuştu. Ama şartlar değişti. Peki Türkiye’nin kazancının ne olacağına yönelik yeni düzenleme, görüşme söz konusu mu? Azerbaycan-Türkiye arasındaki en önemli işbirliklerinden birisi de Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC), ama Türkiye bu hattan da gram petrol almıyor. BTC’de Türkiye aleyhine, Azerbaycan lehine rahatsız edici bir durum var. Aynı tablonun TANAP’ta da devam etmesi şart mı?

        Türkiye, Azeri gazının hem müşterisi, hem de pazara açılmasını sağlayan konumda. Fakat mevcut şartlarda Türkiye üzerinden geçecek Azeri gazının Bulgar veya Yunanistan sınırındaki bin metreküplük ulaşım maliyeti yaklaşık 170 Euro’yu buluyor. Bu durumda Azeri gazı Avrupa’da rakipleriyle nasıl rekabet edecek? Ayrıca Türkiye’ye de yüksek ulaşım bedelleriyle Azeri gazı verileceği için muhtemelen en pahalı gaz olacaktır.

        Özetle, yeni şartlara göre TANAP’ta bir düzenleme olacak mı?

        Diğer Yazılar