Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin değil, dünyanın halihazırda devam etmekte olan rakamsal büyüklüğü itibarıyla da en önemli projelerinden biri olarak öne çıkan 3. havalimanı için sona doğru yaklaşıyoruz. Ancak böylesine büyük, önemli, uluslararası norm ve kriterleri haiz olan projelerde her açıdan dikkat edilmesi gerekiyor. Zira herhangi bir aksaklığı veya problemi, öteleme, erteleme veya önemsememe gibi bir ihtimal söz konusu dahi olamaz. Bu sebeple belediye projelerinde olduğu gibi açılışı için tarih vererek, konsorsiyum şirketleri ve çalışanlar üzerinde baskı oluşturulması iyi neticelere vesile olmayabilir. Özellikle kamu tarafının bu hususa azami dikkat etmesi lazım. Nitekim daha önce de 3. havalimanının açılışı için değişik tarihler verildi. Ama projenin büyüklüğü, zorluğu ve niteliği dikkate alındığında, yetişmeyeceğini bir gazeteci olarak bu köşede, belli aralıklarla dile getirdim. Yanılmadım. Bu sebeple 29 Ekim 2018’de hizmete gireceğine dair ifadelerin kullanılırken biraz daha esnek olunması gerektiği kanaatindeyim. Belki bahsedilen tarihte uçaklar iniş-kalkış yapabilir. Ama Atatürk Havalimanı’nın tüm kapasitesiyle buraya geçmesi biraz netameli olabilir. Önemli olan böylesine devasa bir projenin sorunsuz ve olabildiğince az kusurlarla hizmete girmesidir. Kusursuzluk beklentisi de doğru değildir.

        Hafta sonu Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, İstanbul Yeni Havalimanı’nın % 80’inin tamamlandığını açıkladı. Geriye kalan ve önemli oranda da projenin hassas bölümlerine tekabül eden % 20’lik dilimin ise yaklaşık 8 ayda tamamlanması bekleniyor. Ancak mevzu işin tamamlanmasıyla bitmiyor. Burayı yönetecek çok sayıda şirketin, personel ve ekipmanıyla hazır olması için de zamana ihtiyaç olacak. TAV’ın işlettiği Atatürk Havalimanı’nın tüm trafik kapasitesi, yeni havalimanına transfer olduğunda, buradaki tüm personel, yönetici kadrosuyla birlikte geçmeyeceği için kurulan yeni ekiplerin çalışmasında da sorunlar olacaktır. Kapasitesinin yaklaşık 70’ini kullanacak Türk Hava Yolları’nın (THY) bile her şeyiyle hazır olması varsayılsa dahi bu denli büyük bir taşınma için ciddi bir zamana ihtiyaç duyulacağı kesin. Hatta böylesine büyük yer değiştirme veya taşınmalarda, tüm ilginin nakillere verilmesi halinde dahi önemli sorunlar çıkabiliyor. Ama burada her şey değişiyor.

        Öte yandan İstanbul Yeni Havalimanı’nda öncü rol üstlenecek, tüm risklerle elini her açıdan taşın altına koyabilecek bir yöneticinin veya bir patronun zaman kaybetmeden öne çıkması şart. Ama böylesine devasa bir projede, her şeye hükmedebilecek, tecrübeli, donanımlı bir isim henüz yok. Bence en ciddi sorunlardan biri de bu. Şu ana kadar sürekli olarak meydanın inşaatı, yapım hızı, kalitesi, kapasitesi, bağlantı yolları, çalışan sayısı ve geleceğine dair varsayımlar konuşuldu. Ama böylesine devasa bir havalimanının hangi ekiple, nasıl yönetileceği üzerinde konuşulmadı.

        ***********

        TÜRKİYE’DE UÇAK KAZALARI NEDEN OLUYOR?

        Geçen hafta bu köşede, havacılık sektörünün önde gelen isimleriyle müzakere ettikten, hatta bazı bilgileri onlardan öğrendikten sonra kaleme aldığım, “Kazadan kârlı çıkan havayolları’’ başlıklı yazımın tamamına değil, ama önemli bir kısmına Yavuz Çizmeci’den bir açıklama geldi. Isparta ve Bişkek’teki uçak kazalarında ismi bolca geçen Çizmeci’nin açıklamasını aynen aktarıyorum:

        “1. ACT Havayolları’na ait olan ve Bişkek’te kaza yapan uçak Amerikalı bir leasing firmasına sahiptir. Uçak bedelini bu firma almıştır.

        2. ACT Havayolları’nın maddi ve manevi bir kârı olmamıştır. Aksine hem maddi hem de manevi olarak çok ciddi kayıplara ve mağduriyetlere uğramıştır. Bu arada milli havayolunun bir zarar görmemesi için de ACT Havayolları yöneticileri olağanüstü çaba göstermişlerdir ve bu durum konu ile ilgili herkes tarafından takdirle karşılanmıştır.

        3. ACT Havayolları, World Focus kazasından iki yıl önce kurulmuş idi ve faaliyetlerini kargo havayolu olarak devam ettirmekte idi.

        4. World Focus Havayolları’nın uçağı da bir leasing firmasına ait idi. Üstelik uçak 15 milyon dolara sigortalı iken kazadan bir hafta önce mülkiyeti yeni bir leasing firmasına geçmiş ve sigorta bedeli 8 milyon dolara düşürülmüştür.

        5. Uçakların gerçek güncel değerleri kişilerin takdirlerine göre belirlenmez. Bu değer tespitini yapan uluslararası firmalar vardır. Bu firmaların değerlendirmelerine göre de 1994 yapımı MD83 uçağının değeri 2007 yılında 8-10 milyon dolar arasında idi.

        6. Havayolları, sigorta prim bedellerini uçak sigorta bedeli üzerinden ödedikleri için ve çoğunlukla da uçakların mülkiyetinin sahibi olmadıkları için sigorta bedelinin düşük tutulması için leasing firmaları ile sıkı pazarlık yaparlar. Güçleri yettiğince sigorta bedelini düşük tutturmaya gayret gösterirler.”

        Yavuz Çizmeci’nin açıklaması böyle. Netice itibarıyla sektördeki yetkin isimlerle görüşerek kaleme aldığım yazımın detaylı analizi ile “Bu kadar kaza neden oluyor, kimlerin payı var, kazalar sebebiyle şirketlere bir şey oluyor mu, sigorta sistemini nasıl işliyor?” gibi sorgulamaları ülkemizin etkili ve yetkili makamlarının yapması gerekir. Aksi halde şirketlerimiz belli aralıklarda kazaların figürü olmaya devam ederler.

        Diğer Yazılar