Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tam bir Türk işi hikâyesi var Huğlu Av Tüfekleri Kooperatifi’nin. Daha da ilginci Batı’da herhangi bir ülkede böyle bir girişim olmuş olsaydı, inanın bugün dünyanın sayılı silah üreten kooperatifi olurdu. Ama bizim ülkemizde, yerli ve milli girişimcilik, üretim, icat çıkarma denince askerin, sivilin, bürokratın ve hassaten siyasetçinin kafasında başka bir dünya oluşur. İzin vermez, bin bir türlü engeller çıkarırlar. Çok sakıncalı bulmazlarsa da destek olmazlar veya ona rakip olarak birilerini meydana çıkarırlar.

        Mesela iki binli yıllara doğru Karadeniz’de bazı şirketlerin tabanca-tüfek üretmek üzere önleri açılırken, aynı şey Türkiye’nin başka bölgeleri için geçerli olmamıştı. Öte yandan Konya’nın Beyşehir İlçesi’ne bağlı Huğlu kasabasının tüm halkı, tek yürek olup, kendi markalarını ortaya çıkarıp yıllardır üretim yaparken devlet veya dönemin siyasileri uzun bir süre onları görmezden gelmiş. Aynı şeyler bugün de başka şirketler için geçerli. Biz dönelim ilginç bir örnek olan Huğlu’ya...

        Huğlu Tüfekleri’nin hikâyesini kooperatif başkanı Naci Tanık’tan dinledim. Anadolu’da bir kooperatif çatısı altında, üstelik imkânları dar olan bir kasabadan, dünyanın çeşitli noktalarına tüfek ihracatı yapmak kolay bir iş değil. Hayal etmesi bile zor. Savunma sanayiinde Nuri Demirağ ve Şakir Zümre gibi müteşebbisleri yok eden devlet anlayışına ve bürokratik yapıya bakınca şaşırmamak imkânsız.

        Ayrıca Huğlu’nun hikâyesi ve yola çıkma tarihi, dünyanın sayılı isim yapmış savunma sanayii şirketleriyle benzerlik gösteriyor. Tek fark onlar devasa olurken, bizimkisi fazla büyüyememiş. Huğlulular, Balkan Savaşı’ndan sonra tüfek tamiri ve imalatı işlerine başlamışlar. Demir ve cevizi ustalıkla birleştirip tüfeğe dönüştürmüşler. Öncülleri ise I. Dünya Savaşı gazisi Mustafa isimli bir büyükleri olmuş. Askerde silahlarla tanışan Huğlulu Mustafa, kasabasına dönünce, av tüfeğinin doğmasına öncülük etmiş. 1962 yılına kadar bireysel imalat yapmışlar. 16 Kasım 1962’de ise 165 üyeyle Huğlu Av Tüfekleri Kooperatifi’ni kurmuşlar. Bu kurumsal kimlikleriyle de bugün itibarıyla dünyada bilinen ilk 10 üretici firma arasında yer almayı başarmışlar.

        Tek kırma ve çifte tüfek üretimlerinde, 80’li yıllarda süperpoze, 90’larda yarı otomatik ve pompalı tüfek olarak trende uygun şekilde markalarını sürdürmüşler. Bugün ise sektöründe en geniş ürün yelpazesine sahip konumdalar. Halihazırda 548 üye ve 450 çalışanı var. Üretimin % 80’ini başta ABD ve Avrupa olmak üzere 50’den fazla ülkeye ihraç ediyorlar. Daha ne olsun? Açın bu tarz girişimleri, mevcutlar büyüsün, yenileri de arkalarına eklensin...

        ***********

        SUNEXPRESS’TE ÇİN VE HİNDİSTAN HESAPLARI

        Türk Hava Yolları (THY) ile Alman Lufthansa’nın, yüzde 50 eşit hisseyle ortak kuruluşu olan SunExpress geçen yılı rekor bir kâr oranıyla kapattı. Hatta dünyanın bir numaralı havacılık grubu olan Lufthansa da geçen yılı iyi bir kârla kapatmıştı, ancak SunExpress, Lufthansa iştirakleri içinde de en yüksek kâr oranına sahip şirket olmuş. Dün şirket yetkilileri çeşitli detayları basın toplantısıyla duyurdular. Toplantıdan bir gün önce ise bir düğün vesilesiyle SunExpress Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Çalışkan’la karşılaştığımda, bu bilgileri ilk elden öğrendim. Bu başarı, Anadolu uçuşlarına yeni ve farklı güzergâhlar eklenmesiyle gelmiş. Mesela İran-Türkiye arasındaki yolcu trafiğinin % 55’i SunExpress’e aitmiş. Rusya ve Ortadoğu pazarına girmişler. Yeni sipariş ettikleri uçaklarla da Hindistan ve Çin’e açılmaları söz konusu. SunExpress CEO’su Jens Bischof’un açıklamalarını ve rakamsal detayları bugün medyada görmüşsünüzdür. Ben şirketin yöneldiği yeni stratejisini birazcık anlatayım.

        SunExpress’in Yönetim Kurulu Başkanlığını THY, Genel Müdürlük koltuğunu ise Lufthansa belirliyor. Ancak SunExpress yönetimi, her iki tarafa da eşit mesafede ve kendi stratejisini belirliyor. Atacağı adımlarla, açacağı yeni hatlar ve belirleyeceği ücretlerle, “ortaklarımıza zarar verir miyiz” şeklinde, hesap yapma endişelerinden muaflar. İki ortağın da yaklaşımı ellerini rahatlatmış. Bu sebeple de başarılı olup başlamışlar Anadolu şehirlerini başta Avrupa olmak üzere yeni noktalara bağlamaya. Epeyce yeni hat haberi var, ama mesela Diyarbakır’dan Almanya’ya, Ankara’dan Hollanda’ya direkt seferler yapacak olmaları bana ilginç geldi. Böylece İstanbul’un yükü de biraz hafiflemiş olacak.

        ***********

        TÜRK AKIMI 2 BORU HATTI OLARAK DEVAM

        Dün Türk Akımı Projesi’nin Amsterdam’daki merkezinden gözlemlerimi aktarırken “hat 4 borudan oluşacak” ifadesi, kısaltmaya maruz kalınca yanlış anlaşılacak bir durum ortaya çıkmış. Şöyle ki; South Stream (Güney Akım) döneminde Bulgaristan’a ulaşmak üzere planlanan proje 4 hattan oluşuyordu. Ancak hattın yönü değişip proje Türk Akımı olunca, Türkiye’ye 2 boru hattı ulaştırılmak üzere çalışmalar yapıldı. Türk Akımı Deniz Kesimi Proje Müdürü Jay Chaudhuri’den doğalgaz hattının detay bilgilerini aldım, Türkiye’ye ulaştırılmak üzere inşa edilen 2 boru hattının, Güney Akım döneminde izinleri alınmış olan hattaki 1 ve 4 numaralı boru hatları olduğunu öğrendim. Özetle, Türk Akımı 2 boru hattıyla Türkiye’ye ulaşacak. Pioneering Spirit gemisinin de Mayıs 2018’de boru hattını karaya en yakın noktaya kadar döşemesi planlanıyor. Hattan gelecek yıllık toplam 31.5 milyar metreküp doğalgazın yarısını Türkiye kullanacak, diğer yarısı da Avrupa’ya gidecek.

        Diğer Yazılar