Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Köprü ve otoyollar, bunların geçiş garantileri dendiğinde ilk akla gelen müteahhitlere devletin garanti kapsamında ne kadar para ödeyeceği oluyor. Doğal olarak rakamları duyan vatandaşın da sinirleri tavan yapıyor, üzülüyor.

        “Vatandaş daha fazla üzülmesin” diye TBMM’de bir düzenleme yapılmak üzere olduğunu komşum Fatih Altaylı yazdı. Müteahhitlere ne kadar ödendiğini kimse bilmezse, tartışma da olmaz, üzüntü de...!

        Mesela İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde (YSS) bu yılın ilk 6 ayında geçen araç sayısı garanti rakamının altında kaldı. Kamu, İÇTAŞ–Astaldi Konsorsiyumu’na yaklaşık bir milyar 750 milyon TL ödedi. Ancak bu para konusunun bir de diğer tarafı var.

        Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün işletmecisinin de vatandaştan 400 milyon TL alacağı varmış. Bilgi işim başındaki isimden geldi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu İşletmesi (ICA) Genel Müdürü Serhat Soğukpınar, köprü hizmete girdiğinden bu yana ücretini ödemeden, teknik tabiriyle geçiş ihlali yapanlardan konsorsiyum parayı tahsil etmekte zorlandığı için rakamın giderek yükseldiğini söyledi.

        Bloomberght’de Açıl Sezen ile her hafta yaptığımız Finans Merkezi’nde bu konuları yorumlarken vatandaşın hesabında para olmasına rağmen özel şirketlerin işletmesinde olan köprü ve otoyollar için ödemede sorun yaşandığına dikkat çekmiştik. Soğukpınar, bu vesileyle arayıp bilgi verdi. Hesabınızda yeterli para var, ama geçişlerde ödeme işlemi gerçekleşmiyorsa bu durum uygulanan sistemden kaynaklanıyormuş.

        REKLAM

        Diyelim ki Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait bir otoyoldan geçtiniz. Hesabınızda 30 TL var, ancak geçiş ücreti 40 TL. Sonra aynı bakiye ile özel bir köprüden geçtiniz ücreti 20 TL, ama hesabınızda 30 TL olmasına rağmen, kamu önce kendi alacağı için 30 TL’ye tuttuğu için ödeme gerçekleşmiyormuş. Aselsan’ın OGS ve PTT’nin HGS sistemi kamunun düzenlemesiyle böyle çalışıyormuş. Bu tür geçişler veya hiç ödeme yapılmadan gerçekleşenler sebebiyle ciddi alacak birikmiş.

        YSS’den veya özel işletmelerin kontrolünde olan başka köprü ve otoyollarından bakiye yetersiz olması sebebiyle geçildikten sonra 15 gün içinde hesaba para konursa, faiz veya ceza olmadan hesaptan çekiliyormuş. Eğer 15 gün sonra alacak işlemi gerçekleşmezse ilgili şirketler POLNET sistemi üzerinden isim, soy isim ve TC kimlik numarasıyla araştırma yapıyormuş. Sonra 3 GSM operatörü; Turkcell, Vodafone ve Türk Telekom ile ücreti mukabilinde geçiş ihlali yapanlar araştırılıp, cep telefonlarına mesaj gönderilerek borçlarını ödemeleri isteniyor, aksi halde icra takibi yapılacağı bilgisi veriliyormuş.

        Diğer taraftan işletmeci şirketler de geçiş ihlali yapan araçlardan para tahsil edilmiş gibi vergilerini yatırmak zorunda kalıyorlarmış. Kısacası özel işletmelerin kontrolündeki köprü ve otoyollarda ücretleri toplama sorumluluğu tamamen şirketlerde. Kamu bu konuda yardımcı olmuyormuş.

        Tam, ‘Kelin merhemi olsa başına sürer’ misali. Ben yaklaşık olarak 5-6 yıldır yabancı araç mevzusuna dikkat çekiyorum. Kamu kılını kıpırdatmıyor. Yabancı araçlar yollarımızı, köprülerimizi bedava kullanıyor. Kesilen trafik cezalarını ödemiyor. Çünkü kamu böyle bir sistem kurmuş değil. Ama özel şirketlerin köprü ve otoyol garantileri milletten toplanan paralarla, vergilerle zamanında şakır şakır ödeniyor. Köprüden, otoyoldan parasını peşin ödeyip geçen, vergisini veren dürüst vatandaşta enayi yerine konuyor.

        Köprü ve otoyolları işleten özel şirketlerin bir başka şikayeti ise tahsilat yapmak için araçları durdurmaları halinde “Zorla para alıyorlar” deniyor olmasıymış. Zaten böyle durumlarda trafik de yavaşladığından uygulanma imkanı da olmuyormuş. Hesabında para olmayanlar da bu durumu bildiği için “15 günde içinde öderim” diyerek geçiyormuş. Yabancılar ise açıkça sistemi istismar ediyormuş. Böylece yabancı araçların parasını da işletmeci şirketler ödüyormuş.

        Özetle, köprü ve otoyollardaki ödeme sistemi istismar edildiği kadar, sistemin yanlışları yüzünden borcu olan dürüst vatandaşların zamanında uyarılmaması sebebiyle de mağduriyetler yaşanıyor.

        Bu kadar yazdık, bir şey olur mu? Ümitsizim. Zira devletin bu tarz konularına kimse sahip çıkmıyor. Yabancı araç mevzusu kaç yıldır Ulaştırma Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı arasında “Sorumlu kim?” Tartışmasına kurban ediliyor.

        Açıkçası Ulaştırma Bakanlığı, köprü ve otoyolların ihalesini yaparken bugün sıkıntıya sebep olan mevzuların üzerinde çalışmaya bile gerek duymadığından bu sorunlar yaşanıyor. Türkiye’nin “Yol geçen hanı” gibi kullanılması da galiba benim gibilerden başkalarını rahatsız etmiyor!!!

        Güneşte ihalenin ertelenmesi yerli şirketlere yarayacak mı?

        Güneşte ihalenin ertelenmesi yerli şirketlere yarayacak mı?
        0:00 / 0:00

        Güneş enerjisine dayalı Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (') ihaleleri bu ay içinde yapılacaktı, ama nedenini tam olarak bilemediğim sebeplerden 18-22 Ocak 2021 tarihlerine ertelendi. Bu ertelenme çok iyi oldu. Zira ihale şartnamesine bakıldığında güya yerlilik kriteri varmış gibi bir izlenim verilerek yine yabancı şirketlere alan açılıyordu. Bürokrasideki bazı kesime rağmen ertelemenin bu nedenle olduğunu düşünüyorum.

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Resmi Gazete’de yayımlanan erteleme ilanı sonrası yerlilik kriterine yönelik detayların bir zeyilname ile duyurulacağına dair sektörde beklenti var. Umarım bir an önce açıklanarak çeşitli fatura ve ihracat oyunlarıyla “Yerli Malı Belgesi” almış ürünlerin değil, gerçekte yerli ve milli olan ürünlerin projede yer alması sağlanır.

        Bu tarz teknoloji geliştirilmesine katkı sunan ihalelerde Türk şirketlerinin önüne mutlak bir yol haritası ve destek olunacağına dair kriterler koyulması gerekir. Aksi halde çoğunlukla bilinçli ve bazen bilinçsiz olarak alelacele yapılan ihaleler yabancı şirketlere yarıyor.

        Mesela son olarak Koloğlu Holding’e bağlı Solarkol Enerji, Türkiye’nin ilk yerli güneş enerjisi invertörünün (dönüştürücü) üretimine başladığını açıkladı. Yüzde 85 yerlilik oranına sahip ilk yerli solar invertörle Türkiye'nin enerji teknolojilerinde dışa bağımlılığını azaltmayı hedeflemişler. Böylece yapılacak YEKA ihalesine de yerli teknoloji olarak katkı sunacaklar. Galiba bu teknolojinin geliştirilmesinde Aselsan’dan da destek almışlar. Tebrik etmek ve desteklemek gerekir.

        Umarım yüzde 15’lik kısmı dikkate alınacak bir detay değildir. YEKA ihalesinde kamunun önemsemediği Güneş Enerji Santrallerinin (GES) kalbi konumundaki “Blue Wafer” örneğine benzemiyordur. Çünkü teknoloji ürünlerine damga vuran ve maddi değerinin bazen yüzde 10’nuna tekabül eden kısmı hayati olabiliyor. En kritik yeri neyse onu geliştirmek, tasarımını yapmak kıymetlidir. Geriye kalan yüzde 90’lık kısım yabancı da olsa, yurtdışında da yapılsa önemli değil.

        Türkiye’deki müteahhitlerin profili ortada olduğu için teknolojiye yatırım yapmaları bana enteresan geldi. Umarım özgün, mili ve yerli tasarım düsturuyla başkalarına, diğer Ankara müteahhitlerine de örnek olurlar.

        Türkiye’de Güneş Enerji Santralleri'ni (GES) Türk mühendisleriyle milli ve özgün olarak tasarlayan, tüm testleri başarıyla geçmiş hazır ürünlerimiz artık var. Buna rağmen halen daha yabancı şirketleri fonlayan, onları destekleyip yerli ve milli şirketlerin önünü kesen ihalelerin yapılmasına anlam vermek mümkün değil.

        YEKA ihalesinde ciddi anlamda yabancı şirketlerin lobisi ve bürokrasi üzerinde etkisi vardı. Bakanlarla, bürokrasiyle irtibata geçip, güya sektörün görüşünü ortaya koyan, geleceğini tartışan derneklerin başkanları bile yabancı şirketlerin temsilcileriydi. Ertelenmesi kesinlikle iyi oldu. Bir de acilen ihalenin yerlilik kriteri Türkiye’nin menfaatlerine uygun, yerli ve milli ürünlerimize destek olacak şekilde değiştirilip, düzenlenirse hayırlı bir iş tamama ermiş olacaktır.

        Nerede hata yapıyoruz?

        Nerede hata yapıyoruz?
        0:00 / 0:00

        Doğu Akdeniz tartışmasında Batı’nın şaşı bakışında Türkiye’nin nasıl bir rolü olabilir? Yunanistan ile yaşanan sorunlarımızı mı iyi anlatamıyoruz, yoksa onların anladığı dilden mi konuşamıyoruz?

        Akdeniz’e en fazla sınırı olan Türkiye’nin mavi sulardan en az istifade etmesi için Avrupa net bir şekilde Yunanistan’ın yanında duruyor. Mevcut durumun da değişmesini istemiyor. Yaşanan tartışmaların bir konferansla gündeme gelmesine bile tahammülleri yok. Uzun yıllar sessiz kalıp sonra böyle bir süreci ortamı hazırlamadan başlatmış olmanın hatası olabilir mi?

        Öte yandan Azerbaycan da işgal edilen toprağı Karabağ için verdiği mücadeleye Rusya ve Batılı ülkeler ilgisiz davranıyor. İşgalci Ermenistan’ı her halükarda koruyorlar. ‘Müzakere, barış, ateşkes” gibi sihirli kelimelerle işi Ermenistan lehine sürüncemeye bırakıyorlar. Mevzunun bu şekilde çözülmeyeceği iyice aşikar olmuş durumda.

        Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşadığı sorunlarda eğer Batılı ülkelerin, kulüplerin müzakerelerine, sorunları çözmek üzere oluşturulacak AGİT gibi ipe un seren kuruluşlara taşınırsa hiçbir şey kazanamayız. Bir şey de çözülmez.

        Evet, sahada olmaktan başka çare yok. Ama en azından yanımızda olmasalar bile karşımıza dikilmeyecek ülkeleri de kazanmamız, dostlukları geliştirmemiz gerekir. Sorunu sahada savunduğumuz kadar masada da anlatabilecek yetkinliğe ve sabırla mücadele azminde olabilsek sorun kalmayacak.

        İşte bu yok. Hata burada. Libya’da meşru hükümetin yanında sahada vardık. Ancak şu an Mısır’da taraflar arasında yapılan müzakerelerde, biz masada yokuz. Hafter’i destekleyen Mısır, müzakereler ev sahipliği yapıyor. Bağırıp, çağırmakla olmuyor.

        Diğer Yazılar