Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Enerji fiyatlarının yaklaşık 24 aydır baskılanmasındaki en önemli detaylardan birisi; hayatın her noktasına temas eden enerji fiyatlarını kontrol etmek. Diğer bir ifadeyle, enflasyon üzerindeki etkisini azaltmak. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, 2 yıldan sonra yapılan artışı yüzde 9 seviyesinde yani tek haneli olarak açıklamasının da sebebi bu. Çünkü hem elektrik hem de doğalgaza maliyet detaylarından bakınca farklı oranlarda zam yapılmış olması gerekiyor.

        Elektriği yüzde 45-50 seviyelerinde doğalgazdan üretiyorsak ve hidroelektrik santrallarının susuz yaz sebebiyle elektrik üretimine katkısı da yüzde 17 seviyelerine düşmüş ise zam tablosunun daha farklı olması gerekirdi. Fakat bunu diğer detayları dikkat almadan söylemek kolay, sorumlu makamda olup uygulamak zor. Bu sebeple elektrik üreticilerinin fiyatları düşük, tüketicilerin de pahalı bulduğu bir handikabı yaşıyoruz. Zira petrolümüz yok, doğalgazımız yok, yerli kömürü ekonomiye kazandırmada da geç kaldık.

        Elektrik fiyatlarının tüketici enflasyonu üzerindeki ağırlığının yüzde 3.12, doğalgaz fiyatlarının ağırlığının ise yüzde 1.4 düzeyinde olduğunu Türkiye İstatistik Kurumu söylüyor. Mesela elektriğe yüzde 10, doğalgaza yüzde 15 uygulanırsa bunun enflasyona dolaylı etkisi en az yüzde 1 seviyelerinde olacaktır. Psikolojik barajları da dikkate almıyorum. Bu sebeple doğalgazı en yüksek fiyatlardan ithal eden Türkiye’nin, sanayi ve konutlara mümkün olan en düşük fiyattan vermesinin aritmetiğinde makro ekonomik detaylar var. Ancak doğalgazın ve elektriğin maliyeti tüketici taraftan, genel ekonominin sırtına yüklenerek sübvanse edildiği unutulmamalı. Fakat piyasayı liberalleştirmeye çalışan Türkiye bunu ne kadar sürdürülebilir?

        Logo yapmak markalaşmaktan kolay...

        Haberiniz vardır. Türkiye, sanayide ve ticarette artık “Made in Turkey” yerine “Türkiye’nin gücünü keşfet” logosunu kullanacak. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Londra merkezli Saffron Brand Consultants tarafından tasarlanan logonun, ileride çocuklarımızın geleceği, Türkiye’nin markası olacağını söylemiş. Bence faydasız. Hatta önceliği olmayan çalışmalardan birisi. Eskisine nazaran çok daha etkili bir logoymuş. Pardon eskisi neydi, nasıldı? İhracatımıza, yeni ürün geliştirmemize, markalı ürünler tasarlamamıza ne katkı sağladı? Ne fayda elde ettik ki yenisi için yola koyulduk? “Türkiye’nin gücünü keşfet” demek kolay, ama ortaya bir güç koymak, güçlü markaların doğması için enerji harcamak daha mantıklı olmaz mıydı? Bol parası olan TİM yönetimi kusura bakmasın, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin ithal ürünlere yönelik attığı adımlar, bu çalışmadan yüz bin kat daha önemli. En azından yerli üretimin önünü açıyor. İthal ürünlerin hem iç pazarda, hem de çeşitli isimler altında ihraç ürünlerimiz arasına girerek gücümüzü zayıflatmasını engelliyor. Ben olsam daha yaratıcı, “Bu üründe Türkiye’nin gücü yoktur” şeklinde bir logo tasarlar, ithal edilen ürünlerin üzerine koyarım.

        ‘Bu tesis Avrupa’da bile yok!’

        En büyük hayal kırıklıklarımı Avrupa’nın, hatta dünyanın sayılı tesisleri arasında gösterilen tesislerimizde yaşıyorum. 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları’nın Erzurum’da organize edilmesi münasebetiyle yapılan tesisleri görünce de bunu yaşamıştım. Şimdi de Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin, Döşemealtı’nda Antalyaspor için yapacağı yeni kamp ve spor tesisleri havalı ifadelerle takdim ediliyor. Belediye Başkanı Menderes Türel de bu eşsiz projeyi 20 milyon liralık ödenekle yapacaklarını söylemiş. Umarım öyle olur, ama Avrupa’dakiler kadar olsun yeter. Fazlası bizi bozar. Nedir bu bol para yatırıp tesis yapma merakı, hava atma telaşı anlayabilmiş değilim. Başarıyı getiren tesis mi? Maliyet, fiyat, performans bir şey değil mi? Peki tesis yapıp gerisini koyuvermeye ne demeli? “Avrupa’nın en iyi sporcuları bizde yok, ama tesis var” mı diyeceğiz? Hasılı başlıkta kullanılan, “Bu tesis Avrupa’da bile yok” ifadesi doğru. Çünkü böyle bir tesis Türkiye’de de henüz yok. Eğer Avrupa’yı, bu tarz tesisleri bilmeyenlere mesaj vermek istiyorsanız, daha küresel düşünmekte fayda var. “Bu tesisten evrende bile yok, Antalya’da olacak” demek daha doğru olur.

        Diğer Yazılar