Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Singapur Havayolları (SQ), dünyanın en büyük yolcu uçağını kullanan ilk şirket olarak tarihe geçtiğinde ben de Toulouse’da o törene katılmıştım. Önemli bir törendi, çünkü Singapur, A380 ile havada yeni bir dönem başlatarak, first class’ın da ötesine geçen süitlerle hizmet vermeye adım atmıştı. Singapur, bu devasa uçağı kendi konseptine göre tasarlayarak, 12 süit, 60 business ve 399 ekonomi sınıfı olmak üzere üç sınıfta toplam 471 yolcu kapasiteli hale getirmişti. A380 ilk yolculu seferini de böylece Singapur Havayolları filosunda, 25 Ekim 2007’de Singapur-Sydney arasında yapmıştı. O günden bugüne içimde bir uhde kalmıştı. Teslim töreninde kabin içini inceledim, çift kişilik yatağa dönüşen süitlerine uzandım, uçarak bizatihi test etme imkânına ise ancak Ağustos 2014’te kavuşabildim. İlginç bir tesadüf, ben de Singapur’un A380’ninde ilk first class (süit) deneyimimi SydneySingapur hattında 7.5 saat süren uçuşumda yaşadım. “Nasıldı” diye sorarsanız? Kısaca, “Masal gibiydi” derim. Çeşitli derecelendirme kuruluşları tarafından her sene first class sınıfta dünyanın en iyisi seçilen bir kaliteden bahsediyorum, ama tecrübemi nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum.

        UÇAKTA SİNGAPORE GİRL

        İki katlı uçağın, alt katında ön tarafta konuşlandırılan first class’tayım. Havada kendi odamdaymışım gibi bir hisle, eşyalarımı yerleştirip, yolculuğuma başladım. Sürgülü kapılarımı çektim, pencerelerin panjurlarını indirdim ve 3A Süiti’nde havada kendimle baş başa kaldım. Singapore Girl (Singapur Kızı) kabin personelinin var ile yok arasında bir titizlikle hizmet verdiği first class’ta, gizliliğe, özel yaşama da azami dikkat ediliyor. Siz istemedikten sonra odanıza girilmiyor. Süitin içinde deri ve ahşap yüzeylerde yatıştırıcı doğal tonlar kullanılmış. Bu hem huzur duygusunu geliştiriyor, hem de size kendi mekânınızda olduğunuz hissi veriyor. Diğer havayollarının first class’larındaki şaşa ve gösteriş yok, sade, doğal, elit, asil ve her üründe kaliteli malzeme kullanılmış. Süitin koltukları sınıfının en büyüğü, ama sadece benim rahatlığım için değil, konuk edeceğim kişiler de düşünülerek tam karşımda bir oturma alanı daha düşünülmüş ki, rahat bir şekilde 2 kişi, biraz sıkışılması halendi 3 kişi misafir edilebiliyor. Masanızı da açtığınızda havada müthiş bir sohbet ortamı oluşuyor.

        ÖZEL TASARIM SÜİT

        Uçuşum gündüz olduğundan ve süitin her tarafını keşfe çıktığımdan uykuya ayıracak vaktim yoktu. Ama koltuğun tam yatar hale getirilerek, nasıl yatağa dönüştüğünü de görmek istedim. Hostes çağrı tuşuna dokundum, 5 saniye sürmeden hostesim kapıda belirdi ve yatağımı hazırladı. Havada keyifli bir uyku için tasarlanmış, kocaman bir yatak Givency marka tekstil ürünleri, yumuşak zemine serilmiş ince keten çarşaf, battaniye, tam boy yastıklar davetkâr duruyordu, onları kırmadım. Gözlüğümü özel bölüme koyup, birazcık kestirdim. Sonra Salvatore Ferragamo tasarımı kişisel seyahat bakım çantamın (amenity kit) içindeki parfüm, losyon gibi ürünlerini incelemeye koyuldum. Singapur Havayolları, diğer şirketlerde olduğu gibi amenity kit’e fazla ürün koymuyor. Gerekli kişisel temizlik malzemelerini first ve business sınıflarda lavaboda bulunduruyor. Ama göz bandı, çorap, terlik gibi ürünler ise zaten süitinizde bulunuyor. Ve ikram faslı başlıyor. Kocaman bir yemek mönüsü ve nefis yemekler. Tahmin edeceğiniz gibi işinin ehli dünyaca ünlü şefler tarafından hazırlanmış. Sunumları da bir o kadar ince ve zarif. Singapur’un süitlerine özel olarak tasarlanmış Givenchy sofra takımlarıyla sunulan yemekleri ve içecekleri incelemeden, fotoğraflarını çekmeden siftah yapmadım. Kabak çorbası ve havyarla işe başladım. Alkollü içki mönüsü, özellikle şarap ve şampanyaları seçkin jüri tarafından belirlenmiş. Adeta en elit mahzenlerde bulunması gereken içecekler havaya taşınmış. İkram faslının ilk etabında hostesim bana özel şampanya sunmak istediğini belirterek elindeki şampanyayı tanıttı. Ardından başka bir kabin personeli tek tek şarapları ve özelliklerini anlattı. Ve havada eğlence faslı Singapur’un KrisWorld eğlence sistemiyle bambaşka bir boyut kazanmış. Gökyüzünde 23 inç (58.42 cm) genişliğindeki LCD ekranda film izlemek, oyun oynamak, gözlerinizi kapatıp, gürültü kesen Bose kulaklıklarla müziğin keyfini çıkarmak ise bambaşka.

        ‘İNTERNETE AYIRACAK ZAMAN KALMIYOR’

        Artık havada elektrik güç kaynağı diye bir mesele yok. USB port girişiyle de uçağın eğlence sistemini kendinize özel hale getirebiliyorsunuz. Bu kadar eğlence ortamı içinde wi-fi hizmetiyle internete bağlanacak zamanım dahi olmuyor. Avustralya’ya özgü macadamia fındık ve soğuk bir kola eşliğinde özel aydınlatma sistemini, okuma lambalarını, iki devasa pencereden dışarıyı izlemeyi ve fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyorum. Sıra geliyor lavabolarını test etmeye. A380 Süites bölümü için ayrılan lavabo, özellikle uçağın sol tarafındaki oldukça geniş. Eşiniz veya arkadaşınız makyajını tazelerken sohbetinizle rahatlıkla ona eşlik edeceğiniz büyüklükte. Lavaboda kişisel bakım için gerekli her türlü malzeme bulunuyor. Markalı kolonyalar, losyonlar, diş fırçası, macun gibi... Uçağımız inişe geçmek üzere olduğu anons edilince tatlı bir yolculuğun daha sonuna gelmiş oluyorum. Keyifli bir deneyimdi ve bana çok kısa geldi. Sidney-Singapur uçuşumu, Singapur Havayolları’nın 3A Süiti’nde gerçekleştirdim. First class’ta bana özel pasta ikramı yapıldı.

        ‘Sydney uzak diyerek’ uzak durmayın

        İstanbul’dan sabah saat 11 sularında evden çıktım, ertesi gün Türkiye saatiyle yine sabah saat 11 civarında Sidney’de otelime yerleştim. Tam 24 saatlik bir seyahat süresinin İstanbul-Singapur bacağı yaklaşık 10 saat, Singapur-Sydney ayağı ise ortalama 7.5-8 saat sürdü. Dünyanın en iyi havalimanı unvanlı Singapur Changi Havalimanı’nda aktarma için 2 saatlik bekleme süremiz oldu. Bu uçuşlarımı Boeing 777-200 uçaklarıyla ve Singapur’un en geniş koltuklu business class sınıfında yaptım. Salı günü başlayan yolculuğum, çarşamba 5 sularında Sydney Havalimanı’nda neticelendi. Havalimanında şehir merkezindeki otelim QT Sydney’e 35 dakikalık bir zamanda ulaştım. Kışı yaşayan Sydney’de akşam erken olduğu için hafif bir şehir turu ve ardından otelimin Gowings Bar&Grill restoranında yemeğimi yedim. Kısa bir gece turu ve otele döndüm. Avustralya Turizm Ofisi’nden Jessica Ferro’nun hazırladığı programı inceleyip, uykuya daldım.

        Sydney 1. gün

        Çarşamba sabahı otelde kahvaltıyla Sydney maceram başladı. Önce Sea Life Sydney Aquarium’a yöneldim. Akvaryumun bir kısmı denizde yer alıyor ve denizin suyu filtre edilerek, bazı özel işlemlerden geçirilerek kullanılıyor. Dünyanın en tehlikeli balığı Estuary Stonefish, dünyanın en küçük pengueni ve Avustralya’ya özgü balık türlerini gördüm. Bu akvaryumda 12 bin canlı ve 650 tür bulunuyor. Ardından hemen yan tarafa Wildlife Sydney’e geçtim. Avustralya’ya özgü koalaları, kanguruları, Tasmanya Canavarını, renkli tropik kelebekleri, 5 metrelik timsahı birarada görebilecek en ideal yer. Öğlen yemeğini Darling Harbour’da Cyren Bar Grill&Seafood restoranında, lezzetli ve servis kalitesi yüksek bir mekânda, deniz ürünleriyle hallettim. Midemde deniz ürünleriyle bölgenin en büyük deniz ürünleri merkezine, Sydney Balık Market’e yöneldim. Günde ortalama 50 bin ton taze deniz ürünlerinin piyasa sunulduğu bu mekân, Sydney için de çok önemli bir merkez. İçinde taze deniz ürünlerinin pişirilip hemen servis edildiği salaş tarz restoranlar var ve her anı dolu geçiyor. Ayrıca bu mekânda popüler deniz ürünleri pişirme okulu da bulunuyor. Aynı zamanda sürdürebilir balıkçılık için de çalışmalar yapılıyor. Balık Marketi’ni dolaşırken saat 17.30 gibi hava kararmaya başlıyor. Ve akşam yemeği için The Rocks bölgesindeki The Waterfront Restoran’a doğru yöneliyorum. İlginç bir tesadüf restorana girişte beni üniversitede okuyan bir Türk öğrenci Zeynep karşılıyor, yemek servisimi de bir başka Türk öğrenci Umut yapıyor. Yan masada ise 4 Türk öğrenci yemek yiyor. Kısa bir sohbet ediyoruz. Hepsi hayatlarından son derece memnun, bazıları ise çalışıp hayatlarını kazanarak üniversite okuyor. Sidney’e gelmiş olmakla çok iyi tercih yaptıklarının altını çiziyorlar. Oldukça lezzetli deniz ürünleri ve et yemeklerinin servis edildiği restorandan tekrar otele dönüş.

        Sydney 2. gün

        Sabah otelde ikmali yapıp, Sydney Limanı’na, Museum of Contemporary Art’a yöneliyorum. Avustralyalı sanatçıların ve özellikle Aborjinlerin eserlerinin sergilendiği bölümleri geziyorum. Öğlen yemeğini Pony Restoranı’nda Avustralya’nın etleriyle çözüme kavuşturuyorum. Akdeniz ve Güney Doğu Asya yemekleriyle popüler restoran tam damak tadıma göre. Ve geliyorum Sidney’in tarihi dokusunu gezmeye The Rocks Bölgesi’nde yürüyüşe çıkıyorum. Sidney’in hikâyesi bu mekânlarda saklı. Kıtada ilk yaşam burada başlamış. En eski binalar da burada. Ve Sidney Opera Evi, kentin siluetine damgasına vuran Danimarkalı mimarın şaheserine doğru yol alıyorum. Şüphesiz benim de en fazla görmek istediğim mekânlardan biri burasıydı. Maksadım hâsıl oldu. Rehberimizle uzun bir tur yaptık, tüm hikâyesine vasıl olduk. Malum akşam çabuk olduğu için Sydney siluetine eklenen Opera Evi’ni fotoğraflamak için herkesin tercih ettiği Botanik Bahçesi’nin kıyalarına konuşlandım. Manzara, gün batımı süperdi. Akşam yemeği için El-Phoenician’a Lübnan restoranına yöneldim. En keyifli yemeklerimden birini burada hatıra defterime yazdım. Akşam defterini kapatıp, otele döndüm.

        Sydney’de 3. gün

        En keyifli geçeceğini umduğum son günüm... Sabah Sydney’i havadan görmek için otelden ayrıldım. İki tercihim var. Ya Liman Köprüsü’ne tırmanma ya da Sidney Kulesi’ne çıkmak. Zaman kısıtlı olunca otelimin yanı başındaki kuleyi tercih ettim. Çünkü 360 derecelik bir şehir manzarası sunan kule Liman Köprüsü’nden 2 kat daha yüksekti. Kuleden sonra ver elini dünyaca meşhur Bondi Plajı. North Bondi Fish Restoran’da deniz ürünleriyle enerji depolayıp, Bondi’den Bronte Clift yürüyüş yoluna koyuldum. Öğlenden sonrayı okyanus kıyısında geçirdim. Hava sıcaklığı 20 derece civarındaydı ve insanlar yüzüyor, sörf yapıyor, Bondi Plajı’nda gönüllerince eğleniyordu. Ben kayaklıklar bölgesinden fotoğraf çekmek, okyanusu ve sörf yapanları izlemekle yetindim. Bondi Plajı’nda güneşi batırıp, Endonezya lezzetlerini tatmak üzere Chinatown’da yer alan Delima Restoran için yola koyuldum. Sydney’e 3 gün şüphesiz az. Ancak kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Avrupa ve Amerika’dan çok farklı, kendine has özellikleri olan, görmeden anlaşılamayacak bir dünya Sydney ve Avustralya... Deniz ürünleri tabağı... Opera Evi Kış olmasına rağmen Bondi Plajı’nda sörf yapanlar çoktu.

        Diğer Yazılar