Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Simon Callow, İngiliz tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri. Aynı zamanda 9 kitabı olan bir yazar. İngiliz gazeteleri onun fikirlerini çok önemsiyor, o da gazetecilerle polemiğe girmekten hiç kaçmıyor. Bu zeki ve usta oyuncu, geçtiğimiz günlerde kışın tadını Alaçatı’da çıkarıyordu

        Normal şartlarda yaz aylarında yerli ve yabancı ünlüleri Alaçatı’da görmeye alışkın olduğumuzdan kışın ortasında “İngiliz oyuncu Simon Callow Alaçatı’da, Alavya Otel’de kalıyor” haberini duyunca “Bu havada Alaçatı mı?” diye düşündüm. Hayır yanlış anlamayın, burun kıvırarak değil aksine gözlerim parlayarak. O güzelim Alaçatı sokaklarında bronzlaşmaktan derisi kalınlaşmış fazla süslü ve gürültülü insanlar olmadan yürümek ne güzel olurdu! Yanılmamışım, gerçekten güzel oluyormuş. Ama atladığım nokta; bu kışın çok sert geçiyor olması ve Alaçatı’nın rüzgârları. Burada yazın güneşten, kışın soğuk rüzgârdan yanıyormuş insanın yüzü meğer! Ama tabii İngiltere soğuğuna alışkın Simon Callow için bu soğuk hiçbir şey...

        ‘FERDİ BABA’DA BALIK YEDİK, RÜYA GİBİYDİ’

        ■ Alaçatı’ya ilk gelişiniz mi?

        Evet ve son olmayacak. Çok sevdim. İstanbul’a defalarca gittim, Türkiye’nin başka yerlerini de ziyaret ettim, Kapadokya, Bergama, Kayseri gibi... Türkiye’yi çok seviyorum. İskenderiyeli yarı Türk bir arkadaşım sayesinde Türkiye’yi tanıdım. Alaçatı’nın bazı bölümleri henüz inşası tamamlanmamış bir köy gibi ama 2 sokak sonra kendini çok lüks bir bölgede buluyorsun. Restoranlar, yerli şarap, yemekler çok güzel. Ferdi Baba’da balık yedik, boştu, rüya gibiydi. Büyük şehirlerden buraya taşınmış çok ilginç, zeki, zevkli insanlarla tanıştım.

        ■ Türkiye ile bu kadar ilgili olduğunuza göre Türk sineması ve tiyatrosu hakkında fikriniz var mı?

        Hayır maalesef yok. Aslında son gelişimde tiyatro oyunlarınızı izlemek istedim ama yaz aylarında oyun yokmuş. Çırağan Palace Kempinski’de kalıyordum ve çok ilginç bir şeye şahit oldum. Bütün çalışanlar senede 1 kere, tüm işlerini bırakıp geleneksel bir tiyatro oyununu sergiliyorlarmış. Onu izlemiştim. Türkçe olduğu için anlamadım ama muhteşemdi, çok sevdim. İstanbul’a bir dahaki gidişimde mutlaka gideceğim tiyatroya.

        ‘TİYATRO ASLA ÖLMEYECEK’

        ■ Artık Youtube çağındayız. Büyük oyuncular eskiden tiyatro oyunlarında boy gösterirdi, şimdi televizyon dizilerinde oynuyorlar. Hal böyleyken hâlâ tiyatroya inancınız var mı?

        Tabii ki var çünkü tiyatro yaşayan bir sanat dalı. Her tiyatro oyunu her gün başkadır. Çünkü seyirciye göre değişir. Seyirci oyuncuyu değiştirir. Youtube’da, televizyonda, sinemada izlediğiniz şey her defasında aynıdır. Hep aynı şeye güler, aynı sahnede ağlarsınız. Oysa tiyatro interaktiftir. Tiyatroyu güzel yapan budur. Daha önemlisi, farklı kesimlerden birçok değişik insan aynı oyunu aynı anda izler, aynı tepkiyi verir. Eğer oyun iyi çalışılmış, iyi işlenmişse seyirci tek beden olur. Tiyatro asla ölmeyecek. Zor bir durum çünkü insanlar ekranda efektler, kalabalık kadrolar görmeye alıştı. Tiyatroda 4 oyuncu ile belki hiç efekt olmadan oyun izliyorsunuz ama oyuncu seyirciyi, seyirci de oyuncuyu hissediyor. Asıl efekt bu.

        ■ Eleştirmenler hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Eleştirmenlere gazetelerde yeterli yer verilmediğini düşünüyorum. Eskiden biroyunu ele almak için yarım sayfaları vardı şimdi ince bir kolonları var. Bir de eskiden çok tecrübeli, çok izlemiş, çok okumuş kişiler eleştirmen olurdu. Şimdi o da değişti. Bu yüzden de çok sığ şeyler yazıyorlar. Bir eleştirmenin yapabileceği en kötü şey, hiç negatif eleştiri yapmamak, çok pozitif olmak.

        ■ Eleştirmenler oyunları ya da oyuncuları gerçekten etkiliyorlar mı?

        Maalesef, evet. Çünkü insanlar hep bir rehber istiyor. Bir oyun, film, sergi hakkında fikri olmayan kişiler izleyip izlememeye karar vermek için gazeteyi açıp onun hakkında yazılanları okuyor.

        ‘OYUNLAR HAKKINDA KONUŞULMAZSA YENİDEN DOĞAMAZ’

        ■ Aynı zamanda şu anda herkes Twitter aracılığıyla birer eleştirmen oldu...

        Aynen öyle. Ki bu sağlıklı bir şey. Eskiden kulaktan kulağa yayılan şeyler şimdi Twitter ile yayılıyor ve daha çok kişiye ulaşıyor. Küçük toplumlarda olan şey budur zaten. Bir insan gider izlediği şeyi arkadaşlarına anlatır, onlar komşularına, komşular akrabalara ve daha çok seyirci olur ya da tam tersi. Şimdi güzel olan bazı başarılı blogger’ların olması. Okuyucuları da var. Bu insanlar yeni nesil eleştirmenler, sadece kullandıkları mecra farklı. Tiyatro oyunları her gece doğar ve ölür. Eğer kimse oyunlar hakkında konuşmazsa ertesi gün yeniden doğamaz. Bir zamanlar eleştirmenler çok başarılıydı. Gerçekten eleştiri yapıyor, A’dan Z’ye değerlendiriyorlardı. Şimdi sadece “Beğendim” ya da “Beğenmedim” diyorlar.

        ■ Kendi hakkınızda yazılmış ilk eleştiriyi okuduğunuzda ne düşünmüştünüz?

        Çok heyecanlıydım. Aslında çok çok küçük yaşlardan beri eleştirmenleri okuyordum, o yüzden kimin iyi kimin kötü yazdığını biliyordum. İyi yazanların benim hakkımda ne yazacağını okumak için ölüyordum. Sonra fark ettim ki bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü seni sevseler de sevmeseler de bu kötü bir durum. Oyununu etkiliyor. Onların yazdığı gibi oynamaya başlıyorsun. O yüzden okumayı bıraktım. 15 yıl boyunca da okumadım.

        Nereden tanıyoruz?

        Simon Callow ismi tanıdık gelmeyebilir ama fotoğrafına dikkatli bakınca hatırlayacaksınız. 4 Düğün 1 Cenaze, Budala Dedektif, Aşık Shakespeare, Amadeus gibi filmlerde ve sayısız televizyon dizisinde oynadı. Tiyatro tarihi konusunda kitapları da olan bir tiyatrocu. Eşcinsel kimliğini açıklayan ilk İngiliz oyunculardan biri. 1984 tarihli “Being An Actor”, referans alınan oyunculuk kitaplarından biri. Orson Welles hakkında 2 kitabı bulunuyor, 3’üncüyü yazmaya devam ediyor.

        Diğer Yazılar