Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugünlerde cevabı aranan soru; 2 Kasım sabahı bizleri nelerin beklediği sorusudur. Bu soruya bugünden doğru ve sağlıklı cevap vermek kolay değildir.

        Bununla beraber, seçimlere ilişkin kamuoyu araştırması yapan şirketlerin yayınladıkları araştırma sonuçları, “1 Kasım’da da 7 Haziran’a benzer bir sonucun çıkacağı” şeklindedir.

        Bunun anlamı; bugünden öngörülebilecek güçlü olasılık; 2 Kasım sabahı “koalisyon arayışı”nın başlayacağıdır.

        Yoğunlaşan bölücü terör eylemleri ve ekonomide yaşanan olumsuzluklar dışında seçmenin “oy verme eğilimi”ni değiştirecek herhangi bir neden gözükmemektedir.

        Siyaset kurumu, 7 Haziran’da oluşan “milli irade”nin gereğini yerine getirmemiş; adeta vatandaşın ortaya koyduğu “irade”yi “yok” saymıştır.

        Seçmenin bu kez, 1 Kasım’da sandığa gitmeyerek 7 Haziran’da TBMM’ye giren 4 siyasi partiye (AK Parti, CHP, MHP,HDP) uyarıda bulunması ihtimalini de gözden ırak tutmamak gerekir.

        Vatandaşta seçim heyecanı, coşkusu yok; bunun yerine sessizlik, durgunluk, yorgunluk belirtisi var.

        Siyaset; ayrışmak, kutuplaşmak, çatışmak değil, tam tersine sorunların çözümü için uzlaşmak, “ortak payda”da buluşarak “birlikte yaşamak” iradesini hakim kılmak sanatıdır.

        Oysa; ayrışmak, kutuplaşmak, nefret dilini kullanmak; siyaset kurumunun karakteristiği haline gelmiştir. Bu karakteristik; demokrasi ve uygar siyaset ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.

        HANGİ KOŞULLARDAYIZ?

        1 Kasım’a insanlık düşmanı bölücü terör kabusuyla, toplumsal gerginlik, ayrışma ve siyasal kutuplaşma ortamında gidiyoruz.

        Ekonomi “olumsuz” sinyaller veriyor.

        Türkiye’de en zengin yüz 10’luk kesim ile en yoksul yüzde 10’luk kesim arasındaki gelir uçurumu tam 12.6 kat. Bu fark ile Türkiye 34 OECD üyesi ülkeleri arasında beşinci, Avrupa’da ise birinci sırada. Gelir dağılımında Avrupa’nın “en kötü”sü durumundayız.

        Bu arada; işsizlik, yoksulluk, artış eğilimindeki enflasyon, kurlarda kontrol edilemeyen artış, azalan döviz rezervi, özel sektörün katlanan dış borcu, üretemeyen, yatırım yapamayan, büyümeyen ekonomi, azalan ihracat ve ekonomide kaybolan güven...

        Bunun sonucunda Türkiye; küresel rekabet endeksinde 6 sıra, yatırım cazibesi sıralamasında 4 sıra, küresel inovasyon endeksinde 4 sıra, yoksulluk algı endeksinde 11 sıra, hukukun üstünlüğü endeksinde 21 sıra geriliyor.

        Bu “karamsar” tablonun yanında; özgürlük alanları genişleyeceği yerde daralıyor, düşünce ve ifade özgürlüğünün önüne barikatlar konuluyor, seçim güvenliğinin sağlanamayacağı endişesi giderek yaygınlaşıyor... Kamu yönetiminde saydamlık, hesap verebilirlik yok, öngörülebilir hukuk düzeni, bağımsız yargı yok...

        Sonuç olarak: 7 Haziran’ın aksine 1 Kasım’da demokrasinin ve koalisyonun “uzlaşma kültürü”nün gereği olduğunu kabul edelim. Koalisyondan korkmayalım, çözümü uzlaşmada arayalım.

        Diğer Yazılar