Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK); Türkiye’nin milli gelirinin (Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın) yılın ikinci çeyreğinde %3.09 büyüdüğünü açıkladı.

        Bu; beklentilerin altında kalan bir “büyüme tablosu”dur. Buna “eğreti” ve “kalitesiz” büyüme de diyebiliriz.

        Ortada sürdürülebilir “büyüme tablosu”değil; üretimin, ihracatın ve yatırımların azaldığı, buna karşılık kamunun tüketim harcamalarının ve ithalatın artmasıyla şekillenen bir “büyüme tablosu”dur söz konusu olan.

        TUİK’in verilerine göre; yılın ikinci çeyreğinde, büyümeyi etkileyen faktörler arasında vatandaşın tüketim harcamaları %5.2 oranında artarken devletin tüketim harcamalarındaki artış %15.9 olmuştur.

        Bu arada; bu dönemde tarım sektörü %1 küçülmüş, yatırımlar da artmak bir yana %0.6 oranında azalmış, ithalattaki artış ise %7.7 olmuştur.

        Bu tablonun bize anlattığı; %3.09’luk büyümeye esas katkının üretimden, ihracattan ve yatırımdan değil; devletin tüketim harcamalarından ve ithalattan geldiğidir.

        Bir başka anlatımla; %3.09’luk büyümeye iç talepten gelen katkı %5, dış talebin “küçültücü” katkısı %-2.1, stoktan tüketimin katkısı %0.21 üretimin büyümeye katkısı ise sadece %2.88’dir.

        Bu dönemde devletin de, özel sektörün de yatırımları artmamış, dolayısıyla bu iki sektörün yatırımlarının büyümeye etkisi olmamıştır.

        Büyümeyi %3.09 seviyesine getiren vatandaşın ve devletin harcamaları olmuştur.

        HİKAYEMİZ EKSİK

        Denilebilir ki; yatırım yapamayan, üretemeyen, ihracatı azalan, buna karşılık; kamu harcamaları ve ithalatı artan tüketime dayalı bir ekonomi sürdürülebilir değildir.

        %3.09’luk büyümeyle ne işsizlik problemi çözülebilir, ne vatandaşın refahtan alacağı “pay” artırılabilir, ne de “topyekun kalkınma” sağlanabilir. Bir yönüyle %3.09’luk büyüme, “yerinde saymak”tır.

        Bu ekonomik tablo; bir yönüyle sürdürülebilir olmadığı gibi; diğer yönüyle de yeni bir politikayı ve reformu kaçınılmaz kılmaktadır.

        Nitekim; Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, ikinci çeyrekteki büyüme rakamlarını değerlendirirken “büyümenin tekrar yüksek patikaya oturabilmesi için ciddi reform çabası gerekiyor” dedi.

        Öte yandan; uluslararası para formu (İMF) Başkanı Christine Lagarde, Çin’deki G-20 Zirvesi’nde yaptığı açıklamada, “Türkiye”nin büyüme ivmesinin yavaşlamaya başlaması ve siyasi belirsizlik” konusunu gündeme getirdi.

        TÜKETİM AZALACAK

        Bunun yanında iktisatçıların değerlendirmelerinde, “üçüncü çeyrekte de büyümenin yavaşlayacağı bir tablonun ortaya çıkacağı, özel sektör yatırımlarındaki duraklamanın devam edeceği, vatandaşın tüketiminin de azalacağı” öngörülmektedir.

        Verimlilik artışını sağlamadan, katma değeri yüksek mal üretip ihraç etmeden, hukuk ve ekonomi alanlarında reformları yapmadan, yargı bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü, ifade özgürlüğünü sağlamadan, demokrasi çıtasını AB standartlarına yükseltmeden, siyasi ve toplumsal uzlaşmayı ve istikrarı yaşama geçirmeden yüksek bir büyüme ve topyekun kalkınma hikayesini yazmamız pek mümkün gözükmüyor.

        Sonuç olarak: Katma değeri yüksek üretim ve sürdürülebilir büyüme; refah artışına giden en kısa yoldur.

        Diğer Yazılar