Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Demokrasilerde halk, kendisini yönetenleri seçimler yoluyla belirlemektedir. Ancak; “nitelikli” bir demokrasi için seçimler tek başına “yeterli” değildir. Milli irade kavramı da; sadece siyasal iktidarı ifade etmez. Ulusal egemenlik; “yetkili organ”lar eliyle hayat bulur.

        “Yetkili organ”lar; muhalefetin de içinde olduğu seçilmiş parlamento, yürütme organı ve yargıdan oluşmaktadır. Bu “yetkili organ”ların herhangi birinin diğerine karşı “hiyerarşik” bir “üstünlüğü” yoktur. Bu sistem; demokrasinin “güçler ayrılığı” ilkesini tanımlamaktadır. Bunun anlamı; “kaliteli” demokrasilerde siyasal iktidar her şeyi temsil etmez ve tek güç değildir.

        Demokrasinin eti, kanı, canı; siyasal iktidarın etkisi, baskısı altında ve “manyetik alan”ı içinde olmayan sivil toplum örgütleri, grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü, siyasal iktidarın yargı, yasama ve kamuoyu denetimine açık olduğu şeffaf bir ortam, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ile medya özgürlüğüdür. Eğer; bu nitelikler yoksa ve kurumlar işlevsel değilse; sadece seçimlerin yapılmış olması; o sistemi demokratik yapmaz.

        Ayrıca; demokrasi güçlerin dağıtıldığı ve yetkilerin paylaşıldığı yönetim biçimidir. Güç yoğunlaşması; demokrasiyi zehirleyeceği gibi toplumu da sosyal ve siyasal açıdan kutuplaştırır, uzlaşma ve birlikte yaşama iradesini zedeler.

        Bu arada; uzlaşma ve hoşgörü ortamı barışa ve dayanışmaya zemin hazırlayarak demokrasiyi soluklandırır.

        NEREDEN NEREYE...

        Ücretlerin ve çalışma koşullarının belirlenmesi için grev ve toplu sözleşme hakkına sahip işçilerin oranının en düşük olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir.

        Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Örgütü (OECD)nün 30 ülkenin dahil olduğu “İstihdam Görünümü 2017” raporunda, 2015 yılı itibariyle, Türkiye’de toplu sözleşme yapabilen işçilerin oranı yüzde 6.5’dur. OECD ortalaması ise yüzde 29.2’dir. Bu arada; OECD’nin “İstihdam Görünümü” raporunda, dünyada 1985 yılında toplu sözleşme yapabilen işçilerin oranı yüzde 45 iken bu oranın 2015 itibariyle yüzde 30’un altına indiği vurgulanmaktadır.

        Öte yandan; Türkiye’de 1990-2000 yılları arasında işçi-işveren anlaşmazlığı nedeniyle ilan edilen grev ve lokavtlarla 223 işgünü kaybedilirken, grevlerin sık sık yasaklanmasıyla bu sayı 2000-2007 döneminde 30 güne, 2008-2015 döneminde de 10.5 güne kadar indiği görülmektedir. Öte yandan; Türkiye’de günümüzde sendikalı çalışanların tüm çalışanlara oranı yüzde 5 civarında. Bu oran 2005’de yüzde 20, 2010’da da yüzde 10’un altına geriledi.

        Sonuç olarak: Grevli-toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz.

        Diğer Yazılar