Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı şiddetle ve nefretle kınıyorum. Kılıçdaroğlu’na da “geçmiş olsun” dileklerimi sunuyorum.

        Kılıçdaroğlu’na yapılan yumruklu saldırı; kimin tarafından ve hangi amaçla yapılmış olursa olsun; bu saldırı, Kılıçdaroğlu’nun şahsında TBMM’nin manevi kişiliğine, siyaset kurumuna ve demokrasiye yapılmış “çirkin bir saldırıdır”.

        GÜVENLİK ZAFİYETİ

        Bu saldırı; aynı zamanda, TBMM’de ciddi bir “güvenlik zafiyeti” olduğunu da ortaya çıkarmıştır. Uyuşturucu kullanma, banka soygunu, kamu malına zarar verme, adam yaralama gibi 26 ayrı suçtan sabıkalı olan, adeta “suç makinesi” gibi bir kişi TBMM’ye ziyaretçi olarak nasıl girdi, hangi milletvekilinin adını yazdırarak “ziyaretçi kartı” aldı? Bu durumun mutlaka ayrıntılı bir şekilde sorgulanması gerekir.

        Bu üzücü saldırı bir güvenlik yetersizliğinden mi; yoksa örgütlü, planlı başka bir organize işten mi kaynaklanıyor? Bu saldırının nedeni zaman yitirmeden belirlenmeli ve kamuoyuna ayrıntısıyla açıklanmalıdır. AK Parti üyesi olduğu ve saldırıdan sonra ihraç edildiği AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik tarafından açıklanan saldırgan Orhan Övet polisteki ifadesinde, “Kılıçdaroğlu’nun görüşlerini beğenmediğim, görüşlerini ülke yararına görmediğim için, hareketlerine gıcık olduğum için saldırdım. Herhangi bir örgütle bağlantım yok” dedi. CHP’deki genel kanı; “bu saldırının bireysel değil; örgütlü, planlı bir saldırı olduğu” şeklindedir. Bu arada; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek yerel seçimler sürecinde “seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’na suikast yapılabilir” demişti. CHP yetkilileri, Gökçek’in bu sözlerini gerekçe göstererek “Gökçek’in ifadesine başvurulmasını” istediler.

        GERGİNLİK; ŞİDDETİ DAVET EDER

        Bu menfur saldırı; seçim süreci ve sonrasındaki gerginliğin ve kutuplaşmanın şiddete dönüşerek topluma yansımasıdır. Kutuplaşma, sertlik ve gerginlik; şiddete davetiye çıkarmaktır. Öte yandan; siyasi partilerin grup toplantıları gerginlik, sertlik ve öfke merkezine dönüşmüş; tarafların tezahüratlarına, alkışlarına, bağlılık gösterilerine sahne olan bir miting meydanı görüntüsünü almıştır.

        Yerel seçimlerden sonra, TBMM, çok sert “çatışmacı” bir üslupla açıldı. Muhalefet yolsuzluk ve rüşvet iddialarını, iktidar da “paralel yapı”yla mücadelenin peşini bırakmayacağını ağır ifadelerle, “kırıcı” bir üslupla dile getirdiler. MHP Genel Başkanı Bahçeli sıraladığı gerekçelerle Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olamayacağını ileri sürerken Erdoğan da Bahçeli için “ağzından salya akıyor” ifadesini kullandı. Oysa; en acil ihtiyaç önce siyasiler arasında, sonra da toplumda yumuşama ortamının sağlanmasıdır. Sonuç olarak: Unutmayalım ki; şiddet şiddeti doğurur. Demokrasinin düşmanı şiddettir.

        Diğer Yazılar