Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ekonominin büyümesi, milli gelirin artması demektir. Önemli olan ülkede büyümeden dolayı artan milli gelirin vatandaşın sofrasına nasıl ve ne ölçüde yansıdığıdır. Eğer gelir artışı vatandaşa adil bir biçimde yansıyarak, “yaşam standardı”nı yükseltmiyorsa bu gelir artışının toplumsal ve bireysel açıdan fazla bir önemi olduğu söylenemez.

        Türkiye “ortalama gelir düzeyi”nde dünyada 64. sırada, dolar milyarderleri grubunda da 14’üncü.

        Bu tablo “gelir bölüşümü”ndeki çarpıklığın en açık göstergesidir. En zengin yüzde 10 nüfus ile en fakir yüzde 10 nüfus arasındaki fark, 13.6 kat.

        TUİK’in rakamlarına göre halkın yüzde 49.7’si maddi sıkıntı içinde yaşam sürdürüyor. 5 milyon 100 bin kişi “yoksulluk sınırı”nda. 4 kişilik bir ailede “yoksulluk sınırı” kişi başına 28 lira 90 kuruş.

        Bunun açık anlatımı 4 kişilik bir aile, kişi başına 28 lira 90 kuruşla gıda, giyim, eğitim, kira, ısınma, ulaşım dahil tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorunda.

        Başka bir açıdan bakarsak toplumun “ bel kemiği”ni oluşturan “orta sınıf”ın giderek zayıfladığını görürüz.

        Bu arada dünyanın en büyük 17. ekonomisi içinde yer alan Türkiye, kişi başına düşen milli gelirde 66’ncı, “İnsani Gelişmişlik Endeksi”nde 90’ıncı, özgürlük ve demokrasi standardında da 120’nci sırada.

        Öte yandan “büyümenin lokomotifi” olan inşaat sektörü sıkıntıda, işler durgun. Üretilen konutlar alıcı bulamıyor, stoklar büyüyor. Buna karşılık halkın yüzde 40’ı kirada oturuyor. Dar ve sabit gelirlilerin de konut edinme şansı neredeyse kalmadı.

        Bu arada 2006’da hane halkının konut sahipliği oranı yüzde 60.9 iken bu oran 2013’de yüzde 60.7’ye gerilemiş.

        Bu veriler, konuta ihtiyacı olan hane halkı sayısının artığını göstermektedir.

        Sektördeki bu dar boğazı aşmak için konut kredi faizlerinin düşürülmesi ve konut üzerindeki vergi yükünün azaltılması konusunda hükümette çareler aranıyor.

        BORÇLA YAŞIYORUZ

        TUİK’in verilerine göre, 2013’de 20 milyon 478 bin hanemiz vardı. Bu hanelerin yüzde 48.3’ünün “kullanılabilir gelir”inin kaynağı maaş ve ücret, yüzde 3.2’sininki yevmiye ve yüzde 19.7’sininki de emekli maaşından oluşuyor.

        Hanelerimizin yüzde 65’i borç ve taksitle yaşamını sürdürüyor. Borçlu hanelerin oranı 2006’da yüzde 53 idi. Bu rakamlar borçlu hane sayısında yüzde 12 oranında önemli bir artış olduğunu gösteriyor. Tüm bu göstergeler büyümenin, milli gelir artışının hakça paylaşılmadığını, zengin daha zenginleşirken, fakirin de daha fakirleştiğini, işsizlik ve enflasyonun da yoksul kesimi ezdiğini anlatmaktadır.

        Oysa tüm ekonomik faaliyetlerin amacı ve temel hedefi, bireysel ve toplumsal refahı ülke düzeyinde adaletli bir biçimde yaygınlaştırmak olmalıdır.

        Sonuç olarak: Biri yer, biri bakarsa kıyamet ondan kopar.

        Diğer Yazılar