Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1 Mart Perşembe sabahı saat 08.50 sularında İstanbul Sütlüce'de Çevik Kuvvet otobüsüne bombalı bir saldırı düzenlendi. Her ne kadar örgüt bu saldırıyı üstlenmese de eylemin kodları, hemen her açıdan "Bombanın arkasında PKK var" diyor. PKK'nın son dönemde bu gibi eylemlere hazırlandığı biliniyordu. Ancak nedense bu eylem güncel analizlerde yer bulmadı. Gerçi patlamanın görmezden gelinmesi gerçeği değiştirmiyor. Olaya "güvenlik merkezli" bakılsın veya bakılmasın, PKK'nın eylemleri bütün çıplaklığıyla gözler önünde.

        AK PARTİ ŞÜPHESİ

        Akla gelen ilk soru, hedefte kimin olduğu? Olayın AK Parti ve MÜSİAD binalarına yakın bir mesafede gerçekleşmiş olması, hedefte bu binaların olduğu izlenimini uyandırdı. Ancak ilk bulgulara göre patlamanın nedeni olarak park edilmiş bir motosiklet karşımıza çıkıyor. Bombanın türü ve etki biçimi de göz önünde bulundurulduğunda, park edilmiş bir motosikletin 200 metre ilerideki bir binayı hedef alması çok mantıklı görünmüyor. Örgütün daha önce gerçekleştirdiği benzer saldırılarda olduğu gibi tamamen polisin geçtiği güzergâh belirlenmiş ve polis aracının geçişine ayarlı bir düzenek hazırlanmış. Bu açı -dan asıl hedefin AK Parti ya da MÜSİAD değil polis olduğu gayet açık. Öcalan'ın "Devletle anlaşma olmazsa devrimci halk hareketini başlatın" talimatı, geçen sene yaklaşık bu zamanlarda Kandil'e ulaştırılmıştı. Kandil'e ulaşan bu talimatın ardından çeşitli polis birimleri hedef alınıp saldırılar düzenlenmiş, birçok saldırı da önlenmişti. Dolayısıyla bu tür saldırılar o günden bu yana devam ediyor. Zaten "devrimci halk savaşını" uygulamaya koyan örgütün kendi hiyerarşik yapısı içerisinde Cemil Bayık, Murat Karayılan, Feh-man Hüseyin gibi çeşitli kişilerin

        "Mümkün olan her yerde, hatta sivillerin de ölmesini göze alarak, kaç kişi olursa olsun muhakkak polis öldürün" şeklinde ısrarlı emirleri var. Kısacası polis öyle saplantılı bir hedef haline gelmiş ki bir eylemde polis ölmemişse neredeyse bunu eylemden saymamak gibi bir durum söz konusu. Bu olaydan önce Diyarbakır ve Mersin'de polis araçları taranmış, Hakkâri'de ise polisler bombalı saldırıya maruz kalmıştı. Neyse ki bu eylemlerin hiçbirinde can kaybı olmadı. İstanbul'daki saldırı da bu serinin devamı gibi görünüyor. Bu son eylemde de polisin hedef alındığını görüyoruz. Birçok plan iyi bir şekilde etüt edilmiş, örgüt çok ciddi çalışmış, örgüt açısından başarılı sayılacak bir eylem ortaya konmuş. Ancak orada, park edilen yerdeki görevliler ve işçilerin "Geçişi kapatıyor" diyerek motosikleti oradan alıp başka bir yere götüreceklerini, yani daha az etkili olacağı bir noktaya taşıyacağını hesap edememişler. Bu duruma ancak "Allah polisleri koru muş" denir.

        EYLEMİN İKİNCİ HEDEFİ İSTANBUL

        Örgütün "eylemleri Türkiye'nin kalbine taşıma" söylemi biliniyor. Son eylemde yine bu yaklaşımla örtüşen bir yer seçimi var. Evet, eylemin birinci hedefi polis, ama aslında bu eylemin ikinci bir hedefi daha var: İstanbul. Terör eylemleri güvensizlik doğurmak, kendisiyle mücadele edenleri yıldırmak, onlara mesaj vermek üzere yapılır. Ama bir de eylemlerin daha geniş platformlu mesajları vardır. O da daha çok eylemin gerçekleştiği mekânla, konjonktürle, zamanla izah edilmeye çalışılır. İstanbul, son dönemde bölgenin ve dünyanın önemli merkezlerinden biri olma yolunda ön plana çıkıyor. Türkiye'nin, finans merkezi için aday gösterdiği bir kent İstan - bul. Bu kentte ısrarla bu tür saldırıların yapılması, Türkiye'nin finansal ve ticari anlamda da tökezletilmesi ve güvensizlik ortamının oluşturulması adına psikolojik çaba olarak yorumlanabilir. Böylesi bir ortamda, büyük kentlerde gerçekleştirilmesi planlanan eylemlerin önünü almaya çalışan güvenlik birimlerinin çabalarını "güvenlikçi zihniyet" ithamıyla küçümsemek, insan canını hafife almak olacaktır.

        Diğer Yazılar