Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ZAYIF kadının güzel kadın olacağı algısı yıllar içinde ince ince işlendi hepimize. Zayıflık eşittir güzellik olarak kabul görüyor artık dünyanın pek çok yerinde.

        Kim diyor bunu?

        Sırtını ince olmak isteyen kadınlara dayamış sağlık sektöründen -ki bu, estetik, güzellik, beslenme, diyet hepsini kapsıyor- moda sektörüne kadar herkes böyle buyuruyor.

        E o zaman, ne kadar kemiğimiz sayılıyorsa o kadar güzeliz, öyle mi?

        Derin Mermerci’nin sosyal medyadaki bikinili fotoğrafını gördünüz mü? İnşallah öyle değildir ama buradan bakınca ben o fotoğrafta ikiz çocuk annesi genç bir kadın değil de sanki bulumia ile anoreksiya arasında bir genç kız görüyorum...

        ÇAĞIN HASTALIĞI

        Psikolog bir arkadaşıma gösterdim fotoğrafı “Kendisini muayene etmeden bir şey söylemek mümkün değil ama bir yeme bozukluğu olduğu ortada” dedi. Sosyal medyada böyle bir fotoğrafı paylaşıyorsa, demek ki bu halini beğeniyor Mermerci. Yani kendisini bizim gördüğümüz gibi görmüyor.

        Derin Mermerci’nin şahsından çıkarak söyleyeyim, neticede bilmiyoruz onun durumunu ama etrafınızda özellikle genç kızlara çok dikkat edin. Çağın hastalığı obezite diye bas bas bağırılsa da, anoreksiya nervoza sandığınızdan çok daha yaygın bir psikolojik bozukluk.

        Kişi ne kadar zayıflasa da kendisini hep kilolu görüyor ve bir süre sonra beden algısı kayboluyor. Tedavisi var ama kişinin kendi kendine doktora gideceğini düşünmeyin sakın. O, her koşulda kendisini kilolu görecek ve asla bu rahatsızlığını kabul etmeyecek. Burada iş, bu hastalığı bir an evvel fark edip ciddiyetle yaklaşan aileye ve yakınlara düşüyor.

        Bağda bir gün

        GEÇEN hafta bir grup arkadaş, Manisa’nın Salihli İlçesi’ndeki Pendore Bağları’na gittik. Bağcılığa ve üzüme meraklı turistlerin sırf Türkiye’deki üzüm bağlarını ve bağcılığın işleyişini görmek için ülkemize geldiğini bildiğimden dolayı ben de bir günlüğüne yerli turist olmayı istedim.

        Hayatımda ilk kez bir bağbozumu izleyecek olmanın mutluluğu içindeyken, yağmur yağdı, hasat yapılamadı.

        Tek sıra bağlara bakarak, deli işi diye düşünmedim değil. O üzümleri tek tek toplayanların sabrı önünde eğilmek lazım. Yani yörenin kadınlarının... Üzümleri pek tabii kadınlar topluyor çünkü o sabrı ve özeni gösterecek erkek pek bulunamıyor... Çoğunluğu, kahvede oturup memleketi kurtarmayı tercih ediyor.

        BİLMİYORDUM, ÖĞRENDİM

        - Türkiye gerçek anlamda bir üzüm cenneti. Hemen her tür üzüm yetişiyor ama özellikle şarapçılıkta dünyayla yarışacaksak ki son yıllarda buna uğraşıyoruz; öküzgözü, boğazkere, kalecik karası gibi bize ait üzümleri öne çıkarıp onların üzerine gitmeliyiz. Aksi takdirde konusunda dünya devi olan İspanya ve Fransa karşısında başka şansımız yok...

        - Pendore Bağları’nda 13 çeşit üzüm yetişiyor. Bornova misketi, öküzgözü, boğazkere, cabernet sauvignon, merlot, alicante, syrah, carignan, grenache, sangiovese, montepulciano, petit verdot ve malbec.

        - Pek çok bağda yasakmış ama burada üzümü dalından koparıp yiyebiliyorsunuz çünkü kimyasal ilaçlama yapılmıyor. Bu, üretim kapasitesini düşürse de kaliteyi artırıyor.

        - Bağların içinde yürümek, insana müthiş bir sonsuzluk hissi veriyor.

        Diğer Yazılar