Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta yıllık iznimin bir kısmını ailemin Kuşadası Davutlar tarafındaki yazlığında demlenerek geçirdim. Demlenerek diyorum çünkü tüm gün pek bir şey yapmadan, ekmek elden su gölden deniz-kum-yazlık üçgeninde tam bir yaz tembelliği yaşadım.

        Tabii yazlıkta 10 gün aralıksız kalınca bazı gözlemleri yapmak da kaçınılmaz oldu. Bilmem fark ettiniz mi ama, hafta içinde yazlıklarda yaşayanlar genelde 60 yaş üstü emekliler ve bu grubun genelde 10 yaşının altındaki torunları. Yani ara yaş grubu anne babalarından ve küçük çocuklarından uzak ya çalışıyor ya da şehirde kafasını dinliyor.

        Yazlıktaki yaşam çok basit: herkesin kapısı açık, sürekli gelen giden komşular, her 2 günde bir evinde kadınlar günü yapan teyzeler, torunlarını dışarda dolaştıran dede ve nineler, kış aylarına hazırlık için salça, turşu gibi konserve imalatına girenler...

        YAZLIK SİTE YAŞANTISI

        1970’li yıllarda yeşil perspektifin babalarından E.F. Schumacher “Küçük Güzeldir” diye mahalle yaşantılarını savunduğu, büyük üretim ve tüketime yönelik yaşam tarzlarına karşı küçük ölçekte doğayla içiçe ve ona uyan beşeri ilişkiler içinde olmamız gerektiğini savunan kitabını yayınladığında sanırım tam bizim yazlık site yaşantımızdan bahsediyordu.

        Böyle küçük ve güzel yaşam alanında benim asıl ilgimi çeken torun-büyükanne ilişkileri oldu. Anladığım kadarıyla kış aylarında da büyükanne ve dedeler bakım hizmetlerinde yine sık sık kullanılmakta.

        Demek ki anne babalarımızın anne babaları aslında bizlerin hayatında genetik miras dışında da bazı hizmetler sağlamakta.

        Bu konuyla ilgili küçük bir araştırma yaptım ve öğrendiklerim gerçekten çok aydınlatıcı.

        1956 yılında Dorrian Apple tarafından yapılan bir araştırma büyükanne/dede ve torun arasındaki ilişkilerin aile büyüklerinin prestij ve gücüne göre değişmekte olduğunu göstermiş.

        Yani Kraliçe Elizabeth’den “hanimiş benim kızım” diye torununu sevmesini beklemeyin. Daha eşit olan ilişkilerde daha fazla samimiyet bulunmaktaymış. Yani eğer büyükanneniz dedenize “bey” diye hitap ediyorsa büyük bir ihtimalle dedeniz sizin bezinizi hiç değiştirmemiştir. Büyükanneniz çalışmış veya okumuş ise, aile içi ilişkilerde daha fazla eşitlik var ise, işte o zaman torunlarla ilişkiler de o kadar samimi olmakta diye bir çıkarım yapmak mümkün.

        1964 yılında Neugarten ve Weinstein adında iki araştırmacı bu konuda yapılan ilk psikolojik araştırmalardan birinde 5 tip büyükebeveynlik tespit etmiş: resmi, keyif verici, vekil, ebeveyn, mesafeli ve bilgi kaynağı. Kültürel olarak da büyükebeveynlik değişmekteymiş. Türk tipi ailelerden genellemek gerekirse bir de bankamatik büyükebeveynlik de eklemek gerekebilir diye düşünmekteyim.

        Gördüğüm çoğu ailede büyükanne ve dedeler torunları için hem eğitim hem de sosyal masrafları karşılamak adına ciddi maddi katkılarda bulunmakta. Özellikle Ege Bölgesi’nde sünnet düğünü mevsimindeyken dedenin katkısı olmadan sünnet olan kaç çocuk duydunuz diye ortaya genel bir soru atmak istiyorum...

        Gelelim bu alanda yapılan araştırmalar arasında en çarpıcı olan hipoteze. 1980’li yıllarda Amerikalı akademisyen Kristen Hawkes’in saha çalışmalarında yaptığı gözlemlerle kuramsal boyuta taşınan katkısı anneannelerin insanları hayvanlardan ayıran en büyük özelliklerden biri olduğu ve insanın yaşam süresinin tarihimize baktığımızda anneanneler sayesinde uzadığı.

        HAYATTA KALMASI

        Anneanne Hipotezi” olarak anılan bu teori en basit şekliyle doğurganlık yıllarından sonra yaşlı kadınların kendi kızlarının çocuklarına bakarak hem onların daha fazla doğum yapmasını hem de doğan çocuklarının hayatta kalmasını sağladığını savunmakta. Diğer primatlara baktığımızda doğurganlık dönemi bittikten sonra uzun süre yaşamayı beceren nadir gruplardanmış insanlar.

        Anneannelerin var olduğu sistemlerde küçük çocukların aynı zamanda daha hızlı öğrenme, çevresiyle daha iyi ilişki kurma, işbirliği yapabilme gibi farklı sosyal kapasiteleri de gelişmekteymiş. Hawkes’a göre anneanneler insan ilişkilerinin evriminde kilit bir rol oynayarak farklı bir sosyal işbirliği yaratmış.

        Anneannelerimizin gösterdiği ilgi

        2010 yılında kaybettiğim anneannem küçüklüğümün demirbaşları arasındaydı. Onun sayesinde sahip olduğum pek çok özelliğim gelişti. Araştırmalar da diyor ki, bizleri biz yapan, uzun süre yaşamamızı sağlayan, anneannelerimizin hayatımızın ilk yıllarında bizlere verdikleri sevgi, ilgi ve bakım. Bu yazı sayesinde sevgili anneannemi de tekrar sevgiyle anıyorum.

        Eril sistemin içinde “paşa dedem” diye dolananlara duyurulur: Anneanneniz olmasaydı, siz de ne paşa ne dede olurdu, insanların ilk yıllarında kimin babanız değil, kimin anneanneniz olduğu hayatta kalıp kalmadığınızı belirliyormuş...

        Diğer Yazılar