Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eylül ayı dünya barışını konuştuğumuz, Birleşmiş Milletlerin de çatışmaların önlenmesi ve barışla ilgili bilinçlendirmeyi yaptığı ay olarak bilinir.

        Barış, yani çatışmanın olmadığı, şiddet korkusunun ortadan kalktığı bir ortamın günümüzde bizlerden uzaklaştığını gitgide gözlemlemekteyiz...

        Barış olmadığı için dünyada milyonlarca insan ölmekte, milyonlarca insan da tehdit altında. Savaş aynı zamanda geride kalanların da hayatlarını zorlaştırarak, onların da yaşam kalitesini hayatta kalsalar bile ciddi anlamda düşürmekte.

        VAZGEÇİRMEK

        Topluma, aileye, yaşama ve bireye olan etkilerinden dolayı kadınların barışı toplumda sağlamak için verdikleri mücadele insan tarihi kadar eskidir.

        M.Ö. 5. Yüzyılda antik Yunan komedya yazarlarından Aristofanes kadınların sürekli savaşa giden erkekleri savaştan vazgeçirmek için erkeklerle yataklarını paylaşmamalarını anlatan tek perdelik oyunuyla kadınların barışı sağlamak için uyguladıkları yöntemlere dikkat çekmişti. Aristofanes’in bu eseri 1983’de Şener Şen’in başrol oynadığı Şalvar Davası filmiyle Türkçeye de uyarlanmıştı.

        1915 yılında I. Dünya Savaşı’nın II. Ypres Muharebesinde ilk defa kimyasal silahların kullanılmasıyla 100 bin kişinin öldüğü dönemde çatışmaların iki tarafından gelen yaklaşık 1000 kadın Hollanda’nın Hague kentinde barış konuşmak için bir araya geldi. 12 farklı ülkeyi temsil eden kadınlar toplantı sonrasında savaşı durdurmak için hem savaşan hem de savaşa katılmayan ülkelere bir barış komisyonu oluşturmaları için baskı yaptılar. Dinleyen olmadı ve sonuç olarak savaş 3 yıl sonra bittiğinde 17 milyon insan hayatını barış sağlanamadığı için kaybetti.

        SINIRLI KALMADI

        İlk çabaları başarısızlıkla sonuçlansa da kadınların barış hareketine katkıları sadece savaşı yasaklamakla sınırlı kalmadı. Feminist hareketler özlerinde savaşın ortaya çıkmasını sağlayan sebepleri yok etmeyi hedeflemekte. Tabii ki bu hedefe ulaşmak için diğer sosyal hareketlerle de birlikte gelişerek ve hareket ederek adaletsizlik, eşitsizlik, sömürü ve özgürlüğü tehdit eden her türlü olaya karşı çalışmakta.

        Kadınların neden barış hareketinin aktif çalışanları olduğunu merak ediyorsanız toplumsal gelişmelerden kadınların nasıl etkilendiğini incelemekte yarar var. 19. Yüzyılın ikinci yarısında İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde kentleşme arttıkça, fakirlerin çalışma koşulları da gitgide daha kötü hale gelmeye başladı. O dönemki durumları daha iyi anlamak için Karl Marx’ın herhangi bir eserini okumanız yeterli. Ya da Emile Zola’nın Germinal kitabını (veya Gerard Depardieu’nun başrolünü oynadığı film versiyonu) da dönemi çok iyi özetlemekte.

        Gerek işçilerin durumu, gerek yaşamaya mahkum edildikleri ortamlar, o ortamların hijyenden uzak olmasından dolayı doğan hastalıklar, insanların emeklerinin sömürülmesi ve insan hayatının gitgide önemsizleşmesi sosyalist hareketlerin ana hedefi oldu. Kadınlar bu hareketlerde aktif görev aldılar. Bazıları da köleliğe karşı hareketlere katıldılar. Dönemin savaşlarına karşı mücadele edenler de oldu.

        Barış hareketinin öncü kadınları barışın sosyal ve ekonomik adalet olmadan var olmasının mümkün olmadığının farkında oldukları için sadece barışa ya da sömürüye karşı örgütlenmediler. Adaletsizlik sağlayan tüm konular hedefleri haline geldi. Kadınların savaşa karşı bu mücadeleleri bir taraftan fiziksel şiddete karşıyken diğer taraftan bu şiddeti doğuran eşitsizlik, adaletsizlik ve sömürü gibi şiddet altyapılarını da yok etmeyi hedefledi.

        ÇERÇEVE ÇİZMEK

        Kadın barış hareketlerini inceleyen önde gelen uzmanlardan olan feminist aktivist akademisyen Cynthia Cockburn’e göre kadınların savaşı yok etme gücü diye odaklanırsak, yanlış bir çerçeve çizmiş oluruz.

        “Kadınların çok az gücü vardır ama seçim yapma ve bu seçimleri yaşam içinde uygulayabilme kapasiteleri vardır” diyor Cockburn.

        Kadınlar cinsiyet olarak binlerce yıldır yaşadıkları eşitsizliğe karşı örgütlenmeyi, hayatın her alanına girmeyi, aile, sivil toplum, ve yönetim içinde nasıl çalışacaklarını öğrenmiş durumda. Cockburn bu durum karşısında kadınların asıl silahlarının diyalog, bilgi ve ısrar olduğunun altını çiziyor.

        Barış konuştuğumuz bu ay, kadın barış hareketinden esinlenerek hepimiz için daha fazla diyalog, bilgiye dayalı etkileşim ve barış konusunda koşullar ne olursa olsun ısrar diyorum... Barış bireyde ve ailede başlar, sonra da tüm topluma yayılır.

        Barış istiyorsak kadına yönelik şiddete sessiz kalmayalım, nefret suçlarına göz yummayalım, toplumda şiddet altyapısı sağlayan her türlü gelişmeye karşı sesimizi çıkaralım. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk “yurtta sulh, cihanda sulh” boşuna dememiş...

        Diğer Yazılar