Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta Washington DC’ye yaptığım seçim öncesi ziyaretimde Türkiye’de kadın hakları ile ilgili yaptığım konuşma sonrasında bir dinleyici yanıma gelip bana “her dediğinize katılıyorum ama feminist olmanız şart mı?

        Bu da bir etiket değil mi? İnsanları sizden uzaklaştırmasın...” diye bana kendimi kitlelere daha fazla sevdirmem için naçizane bir öneride bulundu.

        Sevgili dinleyicime teşekkür eder, kendisi gibi benzer düşüncelere sahip olan kadın ve erkeklerimize hiçbir şekilde katılmadığımı da saygılarımla bu köşe yazım vesilesiyle paylaşmak isterim...

        Feminizm nedir sorusuna kısıtlı alanım olan bir yerde hakkıyla cevap vermem mümkün değil ama feminizm toplumda yaygın bir şekilde yanlış yorumlanmaktadır. Feministler nasıl mı algılanmakta?

        Alın size yaygın birkaç inanç: erkek düşmanı, lezbiyen, evde kalmış, evde en az 20 kedi besleyen deli, görüntü itibariyle yüzüne bakılmayacak kadar çirkin ve düzene karşı çığırtkan olmak sadece feministlere yakıştırılanlardan bazıları.

        BİLİNÇLİ YAPILIYOR

        Açıkçası feminizmi böyle yorumlamak ve karalamak mevcut eril iktidarın işine gelmektedir.

        Dünyada nereye giderseniz gidin gücü elinde tutan erkeklerin bu güç dengelerini değiştirmeye çalışanlara kafa tutmaları, onları toplumun gözü önünde öcü haline getirmeleri, feminizm kelimesinin kullanımını bile utanılacak bir durum olarak göstermeleri sistematik bir şekilde yüzyıllardır bilinçli bir şekilde yapılmaktadır.

        Feministler toplumda kadın erkek eşitsizliğini gidermek ve cinsler arasında fırsatlar, haklar ve yaşam alanı gibi konularda gerçek eşitliği sağlamak için çabalarlar.

        Erkek düşmanı olmadıkları gibi eril iktidarın ezdiği erkeklerin de haklarının sözcüsü olurlar. Gerçek kadın erkek eşitliğini sağlama çabaları yüzünden de mevcut eril iktidarla sürekli çatışırlar. Eşit vatandaşlık hakları, kadınların çalışma hakkı, eşit iş için eşit ücret, kadına yönelik şiddetin durdurulması için cezaların artırılması, kadınların boşanma, velayet ve miras konularındaki hakları – bunları sizler gökten inmiş mi sandınız?

        Son yüzyılda feministlerin mücadele ettikleri hakların sadece bazıları: kadınların erkekler gibi mal sahibi olmaları, eşit miras hakkı, köleliğin sonlandırılması, sendikalara üye olma hakkı, kadın bedeniyle ilgili kararların kadının kendisine ait olması (doğum kontrolü ve kürtaj gibi), ev dışında çalışma hakkı, erkekle eşit iş için eşit ücret, eğitim hakkı, eşit temsil, aile içi şiddet dediğimiz kadına yönelik şiddetin cezalandırılması gereken bir suç olduğunun devletler tarafından kabul edilmesi, kadına karşı ayrımcılığın yok edilmesinin devletin görevleri arasında olmasının uluslararası anlaşmalarda yer alması, cinsel tacizin bir erkeklik hakkı değil bir suç olması gibi pek çok konuda feministler mücadele verdiler ve hala vermekteler.

        Feministlerden tepki

        Bu arada bu mücadeleyi sadece bir grup kadın vermedi.

        Erkeklerden de eşit hakları ve daha adil bir toplumsal dağılımı destekleyenler oldu. Günümüzde Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve ABD Başkanı Barack Obama kendilerine gururla “feminist” diyen iki örnek lider.

        Gelelim günümüz Türkiye’sine. Geçen hafta otobüste şort giyen Ayşegül Terzi’ye saldıran Abdullah Çakıroğlu’na yine ilk tepki feministlerden geldi.

        Gerek sosyal medyada, gerek sokaklarda, gerek yasal dayanışmayla kadınlar tepkilerini ortaya koydular. Tüm bu tepkilerin sonucunda serbest bırakılan saldırgan tekrar tutuklandı. Feministlerin sesi çıkmasa şu anda aramızda böyle bir saldırgan elini kolunu sallayarak dolaşıyor olacaktı.

        Bu olay sadece bir kadına yapılan bir saldırı değil – olay kamusal alanda birey özgürlükleri ve şiddetten devletin sizi koruma yükümlülüğüyle ilgili. Anlayacağınız feministlerin mücadelesi hepimizi ilgilendiren konular.

        Feminist etiketini aman ha yemeyin diye uyardığınız biz feministler yaşam alanlarımızla ilgili, insan olarak toplumda eşit birer birey ve vatandaş olarak yaşama hakkımızla ilgili, çalışabilme hakkıyla ilgili, demokrasi vaatlerinin sözde kalmamasıyla ilgili eril iktidara karşı dünyanın her yerinde her gün mücadele ediyoruz.

        ABD’de Başkan adayı olsa da Hillary Clinton bile şu anda aynı cinsiyetçi bakış açısıyla mücadele etmekte, bu yüzden 8 Kasım’da seçilmesi kadınlar için çok önemli.

        Biz feministler, adam gibi değil, kadın olarak sorgulamayı, uzlaşmayı, barışmayı, direnmeyi ve hak aramayı yüzyıllar süren mücadeleler sonucunda öğrendik. Bu etiketten de utanacak değiliz...

        Diğer Yazılar