Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Umut. Şaşkınlık. Üzüntü. Hayal kırıklığı. Korku. Kabul edememe. Öfke. Yetersizlik. Depresyon. Başkaldırı. Zorla da olsa kabullenme...

        8 Kasım ABD Başkanlık seçimlerinden beri ABD seçmenlerinin yarısından fazlasının yaşadığı duygu döngüsünün az çok gidişatı buydu sevgili okuyucularım.

        Oyların çoğunu Hillary Clinton’un almasına rağmen Donald Trump’ın ABD’nin eyaletlerin seçmen kurulları tarafından belirlenen ABD başkanlığına seçilmesi Amerika’da çok alışık olmadığımız bir görüntü yarattı.

        Amerikan seçmeni olmasam da, ben sonuna kadar Hillary Clinton’u destekliyordum.

        Dünyada gitgide artan popülizm ve nefret söylemine karşı dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’nin başında bir kadının olması, başka hiçbir şeyi etkilemese, onunla farklı zirvelerde karşılaşan erkeklerin “oturmalarına kalkmalarına” dikkat etmelerini gerektirecekti. Dünya yönetiminin sadece erkeklere açık bir alan olmadığını önemli bir cam tavan kırarak herkese gösterecekti. Ama olmadı, olamadı...

        Üstelik bu seçimdeki en ilginç olay, Hillary Clinton’un seçimi kadınlar yüzünden kaybetmesi oldu. Evet, doğru okudunuz, Hillary Clinton’a kendi beyaz hemcinsleri yeterince oy vermediği için seçimi kaybetti. Seçim sonuçları ve analizleri Amerikan basınında her gün devam etse de, iki farklı adaya destek verenlerin çok farklı dünya bakış açılarına sahip olduğu, aslında ABD’de de bir kutuplaşma olduğu açık bir şekilde belli olmaya başladı. Beyaz kadın seçmenler de bu kutuplaşmada cinsiyetlerinden önce diğer kimliklerini ön planda tutmayı tercih ettiler.

        NEFRET DOLU

        Bu arada Clinton’a destek vermeyen beyaz kadınlar, üniversite mezunu olmayan, muhafazakâr, 45 yaş üstü olan gruptan. Yani, eril sistemin tam sevdiği, kendine bağımlı hale getirdiği kadınlar.

        Bu seçimde de kendilerini aşağılayan bir erkek adayı bir kadın adaya tercih ederek bize ABD’de de dünyanın her yerinde olduğu gibi kadın adayların kadın seçmenler tarafından desteklenmesinin ne kadar zor olduğunu tekrar gösterdi.

        Donald Trump nefret dolu bir kampanya yürüttü. Sataşmadığı çok az grup kaldı: Meksikalıların hepsi suçlu ve tecavüzcü, kadınlar istediğiniz gibi taciz edebileceğiniz eksik varlıklar, Çin Amerika’yı soyan bir ülke, İran üçkâğıtçı, Müslümanların hepsi potansiyel terörist, siyahiler tehlikeli ve yaşadıkları yerler “cehennem gibi”, Suriyeli mülteciler Batı medeniyetine tehdit...

        Trump son yıllarda haklarını kaybettiğini düşünen işsiz, üniversite eğitimi olmayan beyaz seçmenlere azınlıkları dışlayan nefret söylemiyle tekrar üstünlüklerini kazanacakları vaadinde bulunduğu için kazandı.

        Bunu nasıl yapacağına dair somut bir plan sunmasa da, bunun umudu bile yetti. Tabii Hillary Clinton’a oy vermek istemediği için sandığa gitmeyen çok seçmenin de katkısı var.

        Siyahi bir başkan adayı olan Obama’ya 8 yıl önce oy veren grupların bir kısmı aynı heyecanı bir kadın aday için hissetmedi.

        Cam tavan 8 yıl önce bir siyahi erkek aday için kırılmış olsa da, anlaşılan o ki 1920 yılında ulusal düzeyde seçme seçilme hakkını elde eden Amerikalı kadınlar o cam tavana neredeyse 100 yıl sonra hala toslamaktalar.

        1916 yılında kadın hakları için mücadele eden Inez Milholland ölümünden önce yaptığı son konuşmasında uluslararası düzeyde demokrasiyi teşvik eden ama ulusal düzeyde kadınlara seçme seçilme hakkını bir türlü desteklemeyen ABD Başkanı Woodrow Wilson’a “Sayın Başkan, kadınlar özgürlük için daha ne kadar bekleyecek?” diye sormuştu. 100 yıl sonra hala daha kadınların başkan seçilme özgürlüğüne ne zaman kavuşacakları merak konusu...

        Diğer Yazılar