Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2016’nın son yaprak dökümü Küba’nın efsane lideri Fidel Castro oldu. Castro bir döneme adını yazmış, Batı’ya karşı mücadele vermiş, kendi sınırları içinde yeni bir sistem kurmuş ve karşı çıkanlara kafa tutmuş bir liderdi. Onu uğruna ölecek kadar seveni ve defalarca öldürmeyi çabalayacak kadar nefret edeni vardı (bazı kaynaklara göre CIA en az 600 defa denemiş).

        1940’lı yıllardan itibaren yoksul halkı ezen ve pek çok insan hakları ihlalinde bulunan Batista rejimi Küba’da büyük eşitsizlikler yaratmıştı. Halkın bir kısmı zenginleşirken kırsal kesimdekiler ise eğitimsiz, evsiz, umutsuz ve sağlık hizmetlerinden yoksun bir şekilde yaşamaktaydı. 1959 yılbaşında Castro ve aralarında Che Guevara gibi devrimcilerin bulunduğu bir grup Batista’nın ezici rejimini sonlandırdı.

        Castro’nun devrimini fazla romantikleştirmeye gerek yok. Ülkedeki zenginlerin çoğu kaçtı, bazıları tehlikeli bir şekilde kaçmaya çalışırken hayatlarını kaybetti.

        Sahip oldukları tüm mal varlıklarını kaybettiler, ABD ile ilişkiler koptu, devrim karşıtı ilan edilenler işkence sonrası idam edildi - tipik bir kanlı devrim sonrası sermayenin el değiştirme hikâyesi diyebiliriz.

        DEĞİŞİM YAŞANDI

        Ancak Castro’nun Küba’da 1959 sonrasında yarattıkları onun tarihteki yerini belirledi. Fakir ve kırsal kesimdeki halk için değişimin mümkün olduğunu gösterdi.

        Tüm bunları ABD’nin dış müdahaleleriyle, CIA’in suikast girişimleriyle, sermayenin el değiştirmesinden doğan ekonomik sıkıntılarla baş ederken başardı.

        En büyük başarılarından biri de Küba’yı dünya politikasında önemli bir oyuncu haline getirmesiydi. Sosyalist vizyonun etkileri tartışılsa bile Küba’nın dünyadaki etkisi arttı ve haksızlığa uğrayan gelişmekte olan ülkelerin yanında yer aldı: Güney Afrika’daki ırkçı rejime ve Nikaragua’daki Somoza diktatörlüğüne karşı duruşu, ABD’ye sürekli kafa tutması, tıbbı yardıma ihtiyacı olan gelişen ülkelere gönderdiği Kübalı doktorlar gibi politikalarıyla onun liderliğinde ülkesi daha prestijli hale geldi.

        Gelişmiş kapitalist ülkelerin Golyat’ına karşı kendini gelişmekte olan ülkelerin Davut’u olarak göstererek devlerin de yenilebileceğini kanıtladı. Bu yüzden ölümünden beri sosyal medyada zamanında Che Guevara için bir ağıt olarak yazılmış şarkıyı uyarlayarak “Hasta siempre Fidel” (yani sonsuza dek Fidel) diye pek çok kişi duygularını paylaşmakta. Bu dünyadan ve Küba’dan bir Fidel Castro geldi geçti, ama kendi ülkesinde kendi adına tek bir sokak veya heykel yaptırmadı. Ama okuma yazma oranları neredeyse yüzde 100 ve herkese ücretsiz sağlık hizmetleri verilmekte, 60 yılda 185 binden fazla sağlık personelini de 103 ülkeye yardıma göndermiş durumda. Bu da bir heykelden daha kalıcı bir etki değil midir?

        Diğer Yazılar