Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Ahh biz kadınlar bir birleşsek neler yapabiliriz” konuşmacı olduğum toplantı ve panellerde en sık duyduğum serzenişlerden biridir.

        Bunu soran kadınlarımızın “biz kadınları” tanımlamalarını istediğimde ise hep bir kafa karışıklığı olur.

        Ortak bir “biz” tanımı olmadığı için aslında kadınlar birlikte çalışmak yerine, çoğu zaman başka tanımlar üzerine inşa edilmiş kimliklerini ön plana çıkarmakta ve bu kimliklerini de kadın kimliğinden daha üstte tutmakta.

        Mesela bakınız son dönemde TBMM’deki anayasa tartışmalarında farklı kadın vekillerin birbirleriyle olan dinamiklerine.

        KABUL ETMEK

        Siyasi kimliklerimizi bir tarafa bırakarak hazırlanan metinin erkekler tarafından hazırlandığını kabul etmek lazım.

        İçerik hepimizin çıkarına olabilir (ya da olmayabilir) ama bir de kadınlar için ne tür etkiler yaratacak diye geniş tabanlı, ideolojilerden uzak, sadece toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun olup olmadığına dair bir filtreden geçirmek lazım.

        Bunu yaparken de elbette fikir ayrılıkları olacaktır ama şiddete başvurmak ve birbirini darp etmek, kadın dayanışmasına ve kadın olarak siyaset yapma biçimine hiç yakışmadı.

        Kimin kimi darp ettiğini, kimin ne dediğini bence bir kenara bırakalım, karşımıza çıkan resimde “Meclis’te kadınlar birbirine girdi” dedirtecek bir tablo çıkarsa bu tüm kadınlara yansıyacaktır.

        KADIN KİMLİĞİ

        Tıpkı toplumda olduğu gibi kadın sivil toplum derneklerinde bizler de kendimizi tanımlamaya ve kadın kimliği dışında taşıdığımız kimliklerin de etkisiyle politika üretmekteyiz.

        Akademik literatürde buna kesişimsellik diyorlar, yani kadınların kimliklerinin en az cinsiyetleri kadar sınıflarının, etnik kökenlerinin ve başka özelliklerinin de bir fonksiyonu olduğu anlayışı.

        Kesişimsellik bize farklı kadınlar ve farklı mağduriyetler olduğunu gösterse de her kadın kendi sınıfındaki erkeğe göre yine dezavantajlı taraftır.

        Tüm kadınlar, inançları ve ideolojileri ne olursa olsun bu bilince göre hareket etmeli ve ortak kadın kimliğinde birleşmelidir.

        Ünlü feminist ve varoluşçu felsefeci Simone De Beauvoir İkinci Cins isimli eserinde “kendimi tanımlamam gerekirse, öncelikle ben bir kadınım” der ve bir kadın olarak doğulmadığını ama yaşadığımız toplumda bir kadın “olduğumuzu” söyler.

        Yani toplum bir “kadın” yaratır ve bu tanıma göre cezalandırır veya ödüllendirir.

        YASALAR VE ANLAYIŞ

        İşte toplumun bu tanımlarını yaratan, ona alt yapı sağlayan yasalar ve anlayışlar anayasa tarafından şekillenmekte.

        Bu yüzden kadınlar anayasa yapım aşamasında bir taraftır.

        Kadın dayanışmasına her kadının bir gün ihtiyacı olacaktır.

        Eğer bu birliğe önem vermez ve kendi kişisel çıkarlarınızı veya patriarka dediğimiz erkek egemen sistemi korumak için diğer kadınları ezerseniz sevgili bacılarım, gün gelir sizin kadınlara ihtiyacınız olduğunda arka fonda “vefasız olanı kim arar” şarkısı çalar...

        Diğer Yazılar