Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz haftayı yaz kış gittiğim ve maalesef son dönemlerde yaşamakta olduğu değişime birebir tanık olduğum Alaçatı’da geçirdim.

        Son yıllarda sık sık dillendirilen Alaçatı’nın dokusu bozuldu dedikleri turizmin yarattığı yoğun talep karşısında iki ayrı kutup arasında kafa karışıklığı yaşayan bir kentsel kalkınma modeli. Bir tarafta daha önce Alaçatı’yı tercih etmeyen, bazen yakın çevreden de olmayan ve sosyo-ekonomik olarak Alaçatı esnafının hedeflemediği bir kitle. Bu kitlenin bölgeye talebinin artmasının başlıca sebepleri Ot Festivali gibi şehir dışından otobüslerle belediyelerin kitleleri ücretsiz olarak Alaçatı’ya taşıdığı etkinlikler, ünlülerin ve toplumun önde gelenlerin buraya akın etmesi ve bölgeye ulaşımın kolay olması.

        Bu kitle önceki yıllarda gelen müdavimler kadar para harcamamakta ve daha kalabalık bir şekilde gelmekte.

        Şehrin alt yapısı bu kadar kalabalığı kaldıramadığı için genelde para harcayan kitleler de başka tatil yerlerini tercih etmeye başlamış durumda.

        Diğer taraftan da İzmir dışından, özellikle İstanbul’dan gelip parayla biz geri kalanları ezmeyi çalışan başka bir grup Alaçatı’ya akın etmekte. Beach clublarda kişi başı 150 tl harcama zorunluluğu, genelde halk plajı olması gereken yerler için 60 tl giriş ücreti, otellerin gecelik ücretinin ortalama 400 TL olması, bir kahvenin 20 tl olduğu mekanlar genelde bu çekirge sürüsü gibi şehir dışından lüks arabalarla gelenlere hitap etmekte. İlginç olan tarafı bu kadar para harcayıp sonrasında da İzmir’i ve İzmirlileri beğenmiyorlar, İzmir’e “köy” diyorlar iyi mi...

        İZMİR’E YERLEŞİYORLAR

        Genelde İstanbullular’dan oluşan bu grup TÜİK verilerine göre şu anda İzmir’e en fazla göç edenler arasında, geçen yıl tam olarak 16 bin 129 kişi İstanbul’dan İzmir’e taşınmış. Yani bu grup hem bizi beğenmiyor hem de kendileri gibi olanların yoğun olduğu bölgelerden kaçıyor.

        İzmirli’yi İzmirli yapan genelde hayatımızı orta sınıf bir şekilde devam ettirmemiz ise bu iki gruptan herhangi birinin bölgede yoğunlaşması Alaçatı’nın dengelerini bozacaktır.

        İki kitleye de hitap eden mekanlar açılırken, biz ortada kalan, yıllardır Alaçatı’ya kafa dinlemeye giden gruplar için bu güzel belde bir işkence mekanına dönüşmüş durumda. Kalabalıktan yürüyemiyorsunuz, uygun fiyata otel bulamıyorsunuz, bir plajda denize karşı aylık maaşınızın belirli bir kısmını bırakmadan kalkamıyorsunuz, gelen geçen gelin ve bebek arabalarından sokakta ilerleyemiyorsunuz. İşte bu iki kutup arasında -kısaca kuru kalabalık ile züppe özenti yerli turist- Alaçatı ayakta kalmaya çalışıyor. Yaz aylarındaki durum vahim, umarım kış aylarında yine biz bize Alaçatı’nın keyfini çıkarırız...

        Diğer Yazılar