Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        50 yıl önce de aynı konu vardı gündemde bügün de: Türk futbolu nasıl kurtulur? Fatih hoca belki bu yazının çıktığı gün veya günlerde bir reçete yazacak Türk futbolunun kurtuluşu için. Biraz geç kalsa da on yıllarca ötelenmişliğin yanında 6-7 ayın lafı olmaz. Hele benim gibi bu köşeden o ve diğer hocaları, spordan gelenleri, geminin kaptanlığına çağıran biri için hiç...

        Önce şunun altını net bir şekilde çizelim; devlet, federasyon ve kulüpleri sıkı bir şekilde idari ve mali olarak denetlemez ve bu denetimlerin yaptırımları uygulanmazsa Almanya, İngiltere vs.. hangi ülkenin sportif kalkınma modelini, dünyanın en büyük “alt ve üst yapı futbol mühendislerinin” çözüm önerilerini Türkiye’ye adapte ederseniz edin sonuç alamazsınız.

        Kulüplerin mali durumunu düzeltmek için Federasyon’un gücü yetmez. Çünkü federasyonlar kendilerini seçen kulüpleri de-net-le-ye-mez-ler. O yüzdendir federasyonun görmezden geldiği mali, idari ve hukuki sorunları FIFA ve UEFA’nın denetleyip gözümüze sokması.

        Yabancı sayısı konusu, Bizans düşerken meleklerin cinsiyetinin tartışılmasına benziyor. Kulübün “makyajsız” konsolide bütçesinde borç yükü, gelecek gelirlerini dahi yutmuş. FIFA’da veya Türk mahkemelerinde futbolcuların veya alacaklı kulüplerin davaları varsa, o kulüp tek bir futbolcu dahi transfer etmemeli. Kulübün gelir-gider dengesi geleceğe de muhatıf olumlu ise istediği kadar yabancı oynatmasında sorun yok bence.

        Bu sistem yerli oyuncu pazarının değerinden fazla artmasını sağlar düşüncesi hâkim futbol ailesinde. Bu da koca bir şehir efsanesidir. Futbolcu yerli veya yabancı olsun, vermezseniz değerinden fazlasını, bu sorun yaşanmaz. Tavan bedeller belirlenir, futbolcu ve teknik adamların kontratları, kulüplerin ve TFF’nin internet sitelerinde şeffaf şekilde açıklanırsa; hele bir de altyapıdan oyuncu yetiştirip onlara üst yapılarda oynama şansı sağlarsanız sistemin temeli sağlam atılır..

        Milli Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı her ilin nüfusuna göre ortalama maliyeti 6 milyon TL’den, 200’ü takım sporlarına, 200’ü bireysel sporlara özel toplamda en az 400 spor lisesi açabilir. Bu yatırımın maddi karşılığı son 10 yılda sadece profesyonel takımların sokağa attığı paranın altında olacaktır. Yine ortalama 400 öğrenciden (sporcu) 160.000 çocuğumuz 16 yıllık eğitim hayatları boyunca o lisenin bağlı olduğu il veya ilçe takımlarında spor hayatlarını hem geliştirme fırsatı bulurlar hem meslek edinirler spor ve yan dallarında. Üniversite çağına geldiklerinde ise istedikleri üniversiteyi de seçerler istedikleri kulüpleri de.

        Öncelikle bu liseler için pedagojik eğitim almış branş antrenörlerini ve diğer teknik ekipleri de yetiştirmek gerekir. Bunun için teorik sınavı merkezi sistemde, pratik sınavını ise federasyonlarla beraber M.E.B. ve G.S.B.’lığının onayı ile alacak antrenörlerden bahsediyorum, kulüpçülük veya hemşerilik gibi liyakate bakılmadan görevlendirilen hocalardan değil.

        Bütün bunların olabilmesi için mevcut profesyonel kulüplerin ve federasyonların rızası gerekir, ki pek azı bu sisteme rıza gösterir, bir bölümü borç korkusundan idareten ‘he’ der ama çoğunluğu bu sistemi istemez ne başkanı, ne yöneticisi, ne teknik direktörü, ne mali müşaviri, ne avukatı ne de müteahhidi veya işadamı. Zaten futbolu bunlar bu hale getirmedi mi? Federasyon ve kulüplerin yönetim biçimi on yıllardır *‘Toys for big boys’ (Büyük çocuklar için oyuncaklar) olarak da tarif edilebilir. Oysa bu güzel oyun, başta çocukların ve onlara karşı sorumluluk duyanların oyunudur.

        Şimdi soru şu, Türk futbolunu kurtarmak adına uzun vadeli sürdürülebilir bir sistem için sportif ve ekonomik anlamda kaynakların etkin kullanıldığı bir acı reçeteden mi bahsediyoruz? Yoksa günü kurtarıp, yarın yine eski tezgâhı kurmak mı amaç?

        Diğer Yazılar