Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta George Bernard Shaw’un şu sözleri ile bitirmiştim yazımı: “Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden sistemdir.”

        Demokratik (!) bir Futbol Federasyonu seçimini daha arkamızda bıraktık. Beklendiği üzere Haluk Ulusoy gerekli imzayı toplayamadı. Seçime tek aday olarak giren Yıldırım Demirören yeniden başkan seçildi. Ulusoy hukuki yollardan hakkını aramak için dava açacağını, hatta seçimlerin tekrarlanacağını açıkladı.

        Basketbolda kızlarımız olimpiyat elemelerine giderken, voleybolda yine kızlarımız 1. Avrupa Oyunları’nda şampiyon oldu. Böylesi bir başarı haftasında, dünya sıralamasında Arnavutluk’un altında Bulgaristan’ın üstünde, Kongo ile Güney Kore’nin arasında 57. olan futbolun seçimi ve davası ne anlam ifade eder ki?

        Basketbolda Final Four oynayan kulüplerin futbol takımı tel tel dökülürken, voleybolda kulüp takımları dünyayı domine ederken, futbolun hem milli takım hem kulüpler düzeyindeki durumundan her kulüp mutlu ki Demirören 240 imza topladı ve yeniden başkan seçildi. Öncelikle şunun altını çizelim, bu kadar büyük başarısızlıklara rağmen bu kadar büyük paraların harcandığı futbolun davası ‘avanta davasıdır’. Ülkenin potansiyelinin bu kadar altında, hem federasyonu hem kulüpleri olabilecek en kötü şekilde yönetilen futbolda kaç tane ‘dava adamı’ var?

        Artık mahalle bakkalı bile ekonomik krizin geleceğinin farkındayken kulüpler transfer adına niye para saçmaya devam ediyor? Sonra da “seçimlere siyaset karışıyor” diye alttan verin gazı. Nasılsa sorgulamayan, şuursuzca aidiyeti olan küçük bir kitle kaldı taraftarda, onlara oynayın.

        Karıştırmayın kardeşim siyaseti, göbek bağınız, vergi borcunuz, kendi iş hayatlarınızda açığınız yoksa. Kulüplerin maddi ve manevi içini boşaltın sonra ‘ben ne yaptıysam kulübüm için yaptım’ deyip çıkın işin içinden. Nasılsa seçtiğiniz federasyon sizi denetlemiyor, cezalandırmıyor. Zaten o yüzden -yıllardır başkanı kim olursa olsun- seçmiyor musunuz o federasyonu. Çorbanıza başka kaşık girmesin, teker dönsün, çorba kaynasın değil mi davanız?

        Umurunuzda mı bu ülkenin insanı, sporu, maddi kaynakları, kulüpleri? Azınlık birkaç kulüp başkanı, omurgası sağlam birkaç teknik direktör ve eski futbolcu... Onlar isyan etse de bizler bu köşelerden defalarca yazsak da değişmeyecek bu sistem. Herkes ‘sakalında’, asıl dava burada.

        Yayın haklarının arka planı, UEFA Finansal Fair-Play’e uygunluk makyajı... Bunlar önemli davalar. Mesela bu kadar müteahhidin olduğu yerde inşaatları kimin yapacağı da önemli. Tabii okul olur, huzurevi olur, AVM olur. Yeter ki çorba kaynasın kimse bunları sorgulamasın.

        Türk futbolu hak ettiği şekilde yönetiliyor önce bunu kabul etmem lazım. Siz de buradan bakın bence. Bu kulüp başkanları ve yöneticilerinin kimi seçeceğini düşünüyorsunuz? Onların harcamalarını denetleyip, cezalandıracak birini mi yoksa tekerlerine çomak sokmayacak birini mi?

        Organize işler bunlar. Karşılıklı alış verişin memnuniyeti önemli olan. Siyaset, dava filan palavra. 300’e yakın delegeden bir kişinin çıkıp da “Ben şu davam yüzünden imza verdim çünkü ülke futboluna, kulübüme, insanımıza bu başkan adaylarından birinin böyle hizmet edeceğine inanıyorum” demesini bekliyorum. Sizce böyle bir ‘dava adamı’ çıkar mı? Bence futbolun içinden gelen ve kimseye oy atmayanlar dışında kimseden çıt çıkmaz çünkü onların davası başka, yukarıda yazdım. Eğer cevap gelirse, bu köşede hem yazar, hem de davası hakkında sorularımı sorarım.

        “İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur!” Necip Fazıl Kısakürek

        Diğer Yazılar