Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa ve Türkiye ekonomik krizin içindeyken, Fenerbahçe’nin yaptığı yeni transferler ile bu durumu fırsata çevirmesi lazım. Şu an için 16 yabancılı görünen kadrosuyla (ikisi mecburen ayrılacak) Şampiyonlar Ligi’nde en az çeyrek final görmesi veya Avrupa Ligi’nde kupa kaldırması lazım. Son 9 sezonda 4 kez Avrupa Ligi şampiyonu olmuş Sevilla’nın piyasa değeri kadar değeri var Fenerbahçe’nin. Üstelik daha fazla geliri ve seyircisi de... Aksi halde başarısızdır doğal olarak. Peki başarısız olursa ne olur?

        Hiçbir şey...

        Beşiktaş elde avuçta ne varsa sattı. 112 yıllık kulüp son 3 yılda futbol yönetimini 3 farklı metod ile yönetmeye çalıştı. Önce futbol direktörü getirdi, sonra eskiye dönüp futbol şubesi sorumluluğunu aktifleştirdi, şimdi tüm futbol yönetimini teknik direktöre bıraktı. Sattığı iki futbolcudan biri altyapıdan gelme ama altyapı kapalı! Şimdi nerede antrenman ve maç yapacakları ise tartışma götürür. Beşiktaş hep başarısız. Bir şey oluyor mu? Hayır...

        Pasta, çilek, krema derken ‘patisserie’ haline gelen şampiyon Galatasaray’da yeni yönetim yine ve yeniden borçlanmak için kongreyi bekliyor. Elinde çay, imza töreni yapan Podolski ve gelişi şampanya ile kutlanan Sneijder ikilisine, transferlere son 5 yılda savrulan harcamaları da katalım ve sonra soralım; Cim Bom bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde şampiyon olur mu? Veya yarı final, hadi onu da geçtim çeyrek final oynar mı? Oynamaz ama bu başarısızlık sayılır mı? Katiyen! Başarısızlık olsa ne olur, nasılsa ‘Lycee’den mezun biri gelir, ‘definisyon’ der unutulur.

        Avrupa Ligi’ni kazanacak kadar para harcadığı sezonda Trabzonspor’un hedefi yerel lig! Şampiyonluk olur mu? Zor. Peki olmazsa ne olur? Kongre. Yani bir şey değişmez.

        Bursaspor ve Başakşehir başta olmak üzere diğer kulüpler yerel şampiyonluk için diğer ‘büyük’ rakiplerinin bu dezavantajlarını kendi lehlerine çevirebilirler mi? Yine yancı rolünü kabullenirlerse imkânsız. Sisteme başkaldırırlar mı? Attıkları imzalara bakınca hallerinden memnunlar. Eski tas, eski hamam yani... Sonuçta ekonomik kriz, borç, temerrüt, faiz, temlik filan zaten pelte gibi olmuş. UEFA’nın meşhur FFP’si ile de değişen bir şey olmaz buralarda. Biraz makyaj, biraz kürekçi kavgası, medya gazı. Aynen devam.

        MARKA DEĞERİ

        Şampiyonlar Ligi’nin piyasa değeri 4.6 milyar Sterlin. La Liga’nın 2 milyar Sterlin. Bu meblağın 1 milyar’ı Real Madrid ve Barcelona’nın toplam piyasa değeri.

        Bizim 4 büyüklerin toplam piyasa değeri ise 350 milyon Sterlin. Süper ligimizin toplam piyasa değeri ise 644 milyon Sterlin.

        Dünyada kimsenin izlemediği hatta bizim bile izlemediğimiz ligimizin adının önüne, arkasına ne koyarsanız koyun marka değeri hak ettiği kadar! Dışarıdan bakınca tabii. İçeriden ise üfürüklerle bir yerde tutulmaya çalışılıyor.

        Yıllardır hep konuşulur ve bolca da boş konuşulur bu marka değeri muhabbeti. Hayatında hiçbir markayı değer haline getirememiş yığınlarca başkan, yönetici vs. hep bu konudan bahseder de şöyle doğru düzgün bir plan ortaya koyamaz. Koyamaz, çünkü bu sistemden bir marka ve değerinin çıkması mümkün değildir. Değer üretmek emek ister. Bizimkilerden hangisi emeği ile bir yere gelmiş önce ona bir bakmak lazım. Azınlık başkan ve yöneticiler hariç hayatında emeği ile sıfırdan gelip bir şey üretememişler, Türk futbolunun marka değerini yükselteceklermiş. Hadi oradan! Milletin zekâsını kendiniz gibi sanmayın, desem de mevzu futbol olunca herkesin IQ 20’lere iniyor o da başka bir yazı konusu.

        “İki şeyin sonsuz olduğunu biliyorum; evren ve aptallık. Aslında ilki konusunda çok da emin değilim.” Albert Einstein

        Diğer Yazılar