Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her olimpiyat öncesi ve sonrası hep aynı yorumlar yapılır. Rutin bir dönemdir.

        Eleştirenlerden başka herkes haksız ve başarısızdır. Eleştirenlerde ise sihirli formüller vardır! Zülfü yâre dokundurmadan herkes başarısızlığı kendinden başka her yerde arar ama başarıyı kimse paylaşmaz.

        Önce yanlış bilinen veya aktarılan bazı istatistiki gerçeklerden bahsedelim. Olimpiyat oyunlarında ilk 10 ülke içine girebilmeniz için mutlaka en az bir kez olimpiyat düzenlemeniz gerekir. O yüzden vizyon, misyon vs.. sözleriyle ilk 10 hedefi koyanların, öncelikle bu sportif ve matematiksel gerçekliği iyi anlamaları lazımdır ki kitleleri doğru bilgilendirsinler, kimseyi kandırmasınlar.

        Özerklik ise bir başka kandırmacadır. Kısa vadeli, ülkemizin gerçeklerinden uzak, sakat doğmuş ve devletin üzerinde kambur haline gelmiş bir yapıdır özerklik. Federasyon gelirlerinin ortalama yüzde 95’inin devlet tarafından finanse edildiği sisteme özerklik filan denemez. Sadece ‘sorumsuz harcama’ yetkisi denir ki bu yüzden dünyada madalya maliyeti en yüksek ülkelerden birisiyiz.

        Bu çarpık spor sisteminde kısa vadede başarı(!) ya doping ya da devşirme sporcu ile elde edilir ki son dönemde gelen madalyaların kaçının devşirme sporculardan, kaçının dopingli sporculardan geldiğini en iyi bilenlerin bugün sistemi değil, kişileri eleştirmelerinin başlıca sebebi de budur.

        Spor artık ölçümlenebilir, o yüzden de çok rahat değerlendirilebilir bir yapıdadır. Eskisi gibi bilgi saklayarak çarpık spor sisteminin devamını sağlayamazsınız.

        Misal verelim. Son yazımda tahmin ettiğim gibi, Rio 2016, 2008 ve 2012 Olimpiyatları’ndan daha başarılı geçmiştir. Doping ile mücadele edil(e)mediği dönemleri de göz önüne alırsak, uzunca bir dönemin en başarılı oyunlarından biri olmuştur 2016. Çünkü doping ile gerçekten mücadele ederek hazırlanılmıştır Rio’ya.

        Peki olimpiyat tarihimizin en çok madalyasını kazandığımız 4. olimpiyatı ve 21 branşta rekor katılım ile gittiğimiz Rio 2016’da altın madalya sıralamasına göre 41, toplamda 34. sırada olmamızı nasıl açıklayacağız?

        Oyunlar öncesi hayata geçirilen, Türkiye için yeni hazırlık yöntemleri ile olimpiyat tarihimizin ortalama iki katı sporcu ve branş katılımı ile gittiğimiz Rio’dan yine olimpiyat ortalamamızın üstünde madalya ile dönmemize rağmen ülke potansiyelimize bakınca ortaya çıkan tablo başarısızlıktır.

        Yani bu kadar madalya ve ilklere rağmen madalya sıralamasında hala başarısız olmamızın sebebini iyi tahlil etmemiz lazım. Sanki olimpiyat altını değil de düğünde takılan çeyrek altınmış gibi 15-20 altından bahsedenlerin, ilk 10 hedefi koyanların bilgisinden veya iyi niyetinden şüphem var.

        Dünyada devlet tarafından en fazla maddi desteği gören federasyonlarımızın, kulüplerimizin başkanları ortalama 3 olimpiyat görecek, yine bu federasyon ve kulüplerimizin çoğu Cumhuriyetimiz ile aynı yaşta hatta daha yaşlı olacak ama kimse onları karşısına almamak için buralara dokunma cesareti göstermeyip, sıradan ‘abalıya’ vuracaklar. Herkes sorumluluğunu bilecek, yaptığını ya da yapamadığını da...

        Türkiye’nin olimpiyatlardaki hedefi, dünya ekonomisi ve nüfusundaki yeri gibi ilk 20’nin içinde olmalıdır. Hedefe ulaşabilmek için ya olimpiyat düzenlememiz gerekir ya da tüm paydaşları ile Türk spor sistemini yeniden tanımlayıp, yapılandırmamız. Bunun için en az 2 veya 3 olimpiyat dönemi hazırlık süresi gereklidir, bilimsel ve sportif kriterlere göre. Eğer birilerini kandırmak istemiyor veya günü kurtarmaya çalışmıyorsanız elbette.

        Ama en önemlisi vizyondan, bilgiden, bilimden, teknolojiden, mali ve idari disiplinden, sportif gelişimden bi’ haber kulüp ve federasyon başkanlarının, bilim tekelinin bürokratik çarpıklıklarının ve skor yazarlarının özerklik perdesinin arkasına saklanmasının önüne geçilmesidir.

        Çarpık sistemi hala savunanlara rağmen son yıllarda dopingle mücadele, spora bilimin entegre edilmesi biraz zaman alıyor sadece. Yüz yıllık çarpık, sonrasında ise sakat bırakılan sistemi değiştirmek zaman alıyor. Egolar, ‘benim olsun küçük olsun’ yaklaşımları, kaynakların etkin ve doğru kullanılmaması ve geçmişten kalan refleksler... İşte bunlar da ölçümlenemeyen ancak bilinen, bakan gözün gördüğü diğer olimpiyat gerçekleri.

        Diğer Yazılar