Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz hafta, spor endüstrisinin, ekonomik olarak büyümesi için insanüstü performansları olan kahramanlara ihtiyacı olduğundan, üzerlerindeki maddi ve manevi baskıyı kaldırabilmek için doping veya uyuşturucu kullandıklarından bahsetmiştim.

        Sadece son üç günde, 100 metrede, tüm zamanların en iyi 3. ve 4. derecelerinin sahibi Tyson Gay ile en iyi 6. derecesinin sahibi Asafa Powell gibi iki efsane dopingli çıktı. Ayrıca Olimpiyatlarda 4x100 metre kadınlarda Jamaika ile gümüş madalya kazanan Serone Simpson'ın da uyuşturucu madde testinin pozitif çıktığı açıklandı.

        Tyson Gay, 2008 Pekin Olimpiyatları öncesi Amerikan Anti-Doping Ajansı ile beraber dopinge başkaldıran sosyal sorumluluk projesi "Project Believe" programının en önemli yüzü olmasının yanı sıra yıllık 12 milyon dolar kazanan bir atlet. Rakibi Usain Bolt ise 9 milyon doları Puma sponsorluğundan olmak üzere yılda 20.3 milyon dolar kazanıyor. Bu kazancın sadece 300 bin doları ödüllerden! Asafa Powell ise yılda 6 milyon dolar gelire sahip.

        Gay ve Powell 31 yaşındalar! Emekli olmuş ya da emekliliğe yakın diğer efsaneler Armstrong ve Maradona gibi kariyerlerinin tavan yaptığı, endüstriyi sırtladıkları dönemde hep "temiz" çıktılar, yüzlerce testten, ne zaman "raf ömürlerinin" sonuna geldiler, o zaman yakalandılar dopingden!

        Türk'ün dopingle imtihanı

        80 milyonluk bir nüfusa sahip Türkiye, tarihi boyunca planlı bir sportif kalkınma modeli üretememiştir. Okullarda "Beden Eğitimi" gibi diktatoryal bir yaklaşım ve metod ile çocuklar adeta spordan soğutulur. Bireyi spora yönlendirecek yerel yönetimler, çocuğun spor ile tanışması gereken rekreasyon alanlarını "Lütfen çimlere basmayınız" zihniyeti ile yönettiğinden, spor yasaklı bir hal almıştır.

        Spor yapmak ve sporcu olabilmek adına hayati önemdeki kulüpler, adlarında bolca spor kulübü tanımlaması geçse de amatör iseler kahve olarak kullanılır, profesyonellleri ise futbolun avantasının peşindedir. Olimpiyatlara en çok sporcu götüren gözümüzün nuru kulübümüz bile Olimpiyat finalisti veya madalyalı atletine, yıllık 36 bin dolar maaş verirken, kadroya dahi giremeyen futbolcusuna yıllık 4 milyon Euro ödemekten çekinmez. Oysa dünya çapında başarılara koşan bir atletin sadece yıllık tıbbi masrafları ortalama 50 bin dolar düzeyindedir.

        Son 10 yılda yapılan yatırımlar, temeli çarpık spor sistemimize rağmen uluslararası başarıları beraberinde getirince, futbol dışındaki branşlar da geleceğe dair güvenceler adına bir umut haline gelmiştir.

        Gelişmiş spor ülkelerinin çok altında standartlarda antrene edilen, teknolojik ve bilimsel destek konularında rakiplerinin çok uzağında kalmasına rağmen başarılar kazanan sporcularımız bataklık çiçekleri gibidir. Onları koruyan, kollayan sponsorları da NADA'ları (Ulusal Anti-Doping Ajansı) da yoktur!

        Rakipleri ile aralarındaki kendi suçları olmayan farkları ve adaletsizlikleri kapatmak için küçük yaştan itibaren aile, antrenör ve gelecek baskısı ile dopingin o iğrenç dünyasına girmek zorunda kalır yüksek performans Türk sporcuları. Rakiplerini geçebilmeleri için sporcularımız, çocuklarımız için ne yapmalı, ne ile savaşmalıyız? Sadece göstermelik bir doping savaşı mı kazanılması gereken?

        Spor endüstrisinin global lobilerinden mi yoksa yerel derebeylerinden mi? Yüz yılık spor düzenini değiştirilemediği için palyatif bir yöntemle konuşlandırılmış ödül yönetmeliğinden mi başlayalım yoksa Olimpiyat ateşinin enerjisi ve kaldıraç etkisi ile bütün bu ve diğer sorunlara topyekun ve eş zamanlı savaş açarak mı? Kararı siz verin...

        Türk Sporu Nasıl Kurtulur?

        "Bize olimpiyat vermezler, bizden bir halt olmaz" diye yazanlar, biz yerine birinci tekil şahıs kullandıklarında!

        Diğer Yazılar