Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Belki bininci kez yazıyorum sporu, sporun içinden gelen, mümkünse ‘sporcu ruhu’ taşıyanlar yönetmeli diye. En büyüğünden en küçüğüne kulüp yönetimleri, yerel KOBİ dernekleri tipolojisinde yöneticilere sahip yıllardır. Esnaf ve Zanaatkârlar Odası mı, Minibüsçüler Derneği mi, spor kulübü mü belli değil. Emekli asker, nakliyeci, müteahhit, sanayici, marketçi, belediye başkanlarının oğul veya akrabaları illa bir avukat ile doktor, ses sanatçısı vs... Bir spor kulübünde başkan veya yönetici olmanın birinci şartı sporun içinden gelmemek veya sporcu olmamak. Hal böyle olunca KOBİ abiler sporu yönetmek için birilerini arıyor, ancak sırf görüntü olsun diye! Yoksa kimsenin umurunda değil bir spor kulübünün nasıl yönetilmesi gerektiği. KOBİ abiler kendi reklamlarının peşinde. Bazıları ise esnaflığına soyunmuşlar. İşin özeti bu. Kulüpler ve topyekün Türk futbolu batık. Bunu da bininci kez yazıyorum. Türk futbolunu batıranlar bu KOBİ abiler. Eli biraz para gören bilinirliğini artırmak, ilişkilerini güçlendirmek için yaşına, başına, bilgisine bakmadan düşüyor topun peşine. Gerisi malum, kulüplerimiz batık KOBİ’lere dönüşmüş durumda. En son Beşiktaş’ta yaşananlar bunun en bariz örneği. Sportif direktör gibi içi de, altı da, üstü de kurumsal olarak dolu olmayan bir göreve yazıları ve yorumları oldukça iyi bir kişiyi getirdiler. Play Station, FIFA 2014’te muhteşem olabilirsiniz, ancak bu sizin Mourinho ya da Messi olduğunuzu göstermez. Bizim KOBİ abiler, reklama dolayısı ile reklamlarını yapacak kanallara sahip kişilere bayılırlar. Amaca ulaşmak için her yol mübahtır onlar için. ‘İlüzyonist’ beklentiler ile alırlar profesyonelleri ki, yarın bir sorun olursa ihale profesyonellere kalsın! Futbol özelinden bakacak olursak futbolcu, teknik direktör veya futbol direktörü gibi en hayati konularda KOBİ abiler transfer edecekleri ya da alacakları profesyonellerin geçmiş kariyerlerine, karakterlerine hatta sakatlık ya da hastalıklarına dahi bakmaz. Bastırırlar kulüplerin parasını şan olsun, namları yürüsün, biraz da aracılar, profesyoneller yolunu bulsun mantığı ile. Yöneticiler, direktörler, futbolcular değişir ama bu değişimlerin ürettiği rant değişmez. Arada bir bu gidişata dur demek için ‘otorite başa geçti’ mesajı vermek adına geçici bir es verilir. Sonra sistem yine çarklarını çalıştırır. Beşiktaş’ta tekrar futbolun yönetimine soyunan sanayici ve iş adamlarının basın toplantısına futbolcuların kamp kıyafeti ile çıkmaları anlatmaya çalıştığım hikâyenin en trajikomik görüntüsüdür aslında. KOBİ yönetimlerinde bunu yapabilirsiniz de yüz yılı devirmiş kulüplerde sorarlar adama futboldan ne kadar anlıyorsunuz da öyle bir şubenin başına geçtiniz diye? Vereceğiniz cevaba göre ikinci soru gelir. Aldığınız profesyonel veya siz neyi başardınız? Misal, Demba Ba’yı bulmak! Hangi müthiş takip ekibinin, fayda maliyet analizi yaparak transfer ettiği futbolcudur Ba? Ya da özenli-özensiz böyle bir çalışma sonucu transfer edilen futbolcu var mıdır Beşiktaş’ta? İbrahim Toraman takım içi kavga yüzünden kadro dışı bırakılırken, Gökhan Töre silahlı ve kurşunlu kavga sonrası neden kadro dışı kalmamıştır? Fenerbahçe’den ayrılırken bombayı yönetimin kucağına bırakarak Sow ‘sakat’ diyen doktor neden Beşiktaş’a alınmıştır ve Beşiktaş’ta bu kadar çok sakatlığın nedeni nedir? Bu arada Sow gollerine hala devam ediyor! Sorarlar dedim ya Allah’tan spor basınında hala çoğunluk soruyor, sorguluyor. Arkadaşı veya yakın olduğunu pas geçerek değil işi kişiselleştirmeden kamu adına. Fazla ilüzyon, halüsinasyona sebebiyet verir. Halüsinasyon da bazen kronik yalancılığa ve bazen de kendinden faklı bir kişiliğe büründürür insanı. Kendini herkesten yukarıda hisseder garibim. Beşiktaş veya başka bir kulüp fark etmez. Bizim KOBİ’lerin içi kendini Napolyon pardon Mourinho sananlarla dolu. Futbol ailesinde herkesin birbirine başkan veya hoca demesi işte bu yüzden. Tam bir tımarhane... 6-0

        Diğer Yazılar