Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BEN Sezen Aksu’yla büyüdüm! İlkokul 1’de önlüğümün sol tarafına kırmızı kurdele takılırken de sol kolumdaki kırıkla deniz manzaralı bir hastane odasında ‘amcalarla, teyzelerle’ yatarken de kulağımda onun şarkıları vardı. Lisede paslı bir basket potasının altında kimselere söylemeden içimde büyütüğüm ilk aşkımın ‘soundtrack’ini de Sezen Aksu söylüyordu: “Sonunda bir oyuncak karasevda aldım senden...”

        Şimdi oturduğum yerde geçen 40 yıla baktığımda ben de onun gibi kendi kendime mırıldanıyorum, “Küçüğüm daha çok küçüğüm” diye de kimselere duyuramıyorum sesimi... Öyle ya da böyle ben Sezen’le büyüdüm işte...

        Hafta sonu iki gazetede (Milliyet, Hürriyet) çıkan Sezen Aksu röportajlarını okurken ‘yine, yeni, yeniden’ aynı sorulara üç aşağı beş yukarı aynı cevaplara rastlayınca bu ‘Sezen’le büyüme’ meselesi daha da oturdu kafamda! O benim aşklarımdan, acılarımdan, zaferlerimden, yenilgilerimden habersiz yaşayıp giderken ben farkında olmadan onun bütün aşklarını, acılarını, zaferlerini, yenilgilerini nota nota sırtlamış benle birlikte taşımışım bugüne kadar...

        AL SANA NEFİS BİR SEZEN RÖPORTAJI!

        Neyse, amacım benim kimseyi ilgilendirmeyen ‘büyüme’ öykümü anlatmak değil. Asıl derdim Sezen Aksu röportajlarında görmekten gına getirdiğim bazı sorular. Röportajı yapan gazeteciler karşılarında Sezen Aksu’yu görünce nedense bir ‘romantizm’ büyüsü altına giriyorlar sanki... İçinde ‘aşk’, ‘kaybetme’, ‘hayat’, ‘yaşanmışlıklar’, ‘Onno’, ‘Uzay’ kelimeleri geçen ancak bol reytingli melodarmalara replik olabilecek sorularla hiçbir yere varmayan, gerçek Sezen Aksu’yu anlamak yerine, işte benim de birlikte büyüdüğüm, o mitolojik yarı tanrı Sezen’in etrafında dönüp duruyorlar... Biri iki güncel politik soruyu da araya sıkıştırdın mı ‘al sana nefis bir Sezen Aksu röportajı’ oluyor yapılan iş... Sezen Aksu röportajları sadece bir örnek; aslında bizim röportajla imtihanımız daha derin bir problem... Ve bu problem sadece gazete röportajları değil televizyonlardaki söyleşiler için de geçerli!

        CHARLIE ROSE RESMEN DERS VERİYOR

        Bilip de bilmezden geldiğim bizim bu röportaj meselesindeki eksikliğimizi geçenlerde Bloomberg HT’de Charlie Rose’un, programını izlerken daha da iyi fark ettim. Rose’un ABD’de çok seyrek olan bir şeyi başarıp ‘Triple Crown’ı kazanan American Pharoah adlı atın jokeyi Victor Espinoza ile yaptığı söyleşide soruları sanki bir bina inşa ediyormuşçasına soruşu okullarda ders olarak okutulmalı bence... Jokeyle at arasında yarış anındaki etkileşimi sorularıyla adım adım yaşattı adam. Sohbet öyle bir hal aldı ki bir ara American Pharoah ile birlikte dörtnala finiş yapıyordum!

        Bizim cevabını bildiğimiz ya da en azından tahmin ettiğimiz sorularla nabza göre şerbet ‘röportajcılığımız’ ile Charlie Rose’un yaptığına aynı adı vermek bile ayıp doğrusu...

        Mesela bizim gazetelerde ya da televizyonlarda önceki gün Gazi Koşusu’nu kazanan Renk adlı atın jokeyi Ahmet Çelik’le, Rose’un Espinoza’yla yaptığı gibi bir söyleşi yapılabileceğini sanmıyorum...

        SATIR ARASINDA BİLGİ KIRINTISI PEŞİNDE

        Bizde özellikle son yıllarda bir ‘demeç röportajcılığı’ salgını var... Konuşmak isteyen siyasetçi, işadamı, sanatçı artık kimse bir gazetecinin (çoğunlukla kendisine yakın hissettiği bir gazeteci) karşısına oturuyor; gazeteci ‘sorusunu’ soruyor karşısındaki de vermek istediği mesajı ‘dikte’ ediyor. Alanın razı satanın razı olduğu bu ‘iç dökmeler’, ‘mesaj iletmeler’ arasında bir iki ‘bilgi kırıntısı’na rastlarsak da ‘harika röportaj’ deyip cebimize koyuyoruz işte...

        Bol bol röportaj ‘yapılıp’ nadiren röportaj ‘yazılabilen’ bir ortamda soru-cevap kolaycılığı iyi bir kaçış yöntemi aslında. Konuştuğu kişiye röportajın dökümünü yollayıp “Bir yanlış varsa buyurun düzeltin” diyen röportajcı ‘tontişliği’ ise başlı başına bir yazı konusu...

        Diğer Yazılar