Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYAT damarlarımdan biri kopmuş gibi hissediyorum uzun zamandır! ‘Sanatın ve sanatçının’ dostu olarak o bienal senin bu ‘contemporary’ benim gezdiğim günler geride kaldı maalesef. Yayoi Kusama’nın ‘puantiyeli’ dünyasında kaybolmak için Tate Modern’in salonlarını arşınladığım, Grayson Perry’nin üzerlerine dünyaları sığdırdığı ‘vazo’larını görmek için Londra sokaklarını teptiğim günleri özlüyorum doğrusu.

        Ama işte “Miro göreceğim” diye sabahın köründe Sabancı Müzesi’nin kapısına dayandığım, Mona Lisa Hanım için aç-susuz kuyruklarda beklediğim günler tatlı birer anı şimdi. ‘Dante’nin kilisesi’nde ettiğim dua da tarih oldu benim için Davud heykelinin arkasında bir bankta oturup poposunu izlediğim gün de...

        Son günlerde yegâne ‘sanatsal’ faaliyetim sabah gazeteye gelirken önünden geçtiğim kebapçının duvarında gördüğüm zirvesi karla kaplı, etekleri yeşil ormanlık manzara tablosu!

        Dizi izlemeyi ‘sanatsal etkinlik’ten sayan, dizide oynayınca ‘sanatçı’ sıfatını alanların ülkesinde kebapçı duvarındaki tablo da Picasso etkisi yapıyor bünyede tabii...

        ‘BEN ÜNLÜ DEĞİLİM’

        Neyse, bana durduk yere ‘sanat’ aşerdiren şey Shia LaBeouf! Bundan 8-9 yıl önce Steven Spielberg’ün “Hollywood’un yeni Tom Hanks’i olacak” dediği LaBeouf, usta yönetmene inat Hanks’ten başka her şey oldu. ‘Ailenizin çocuğu’ Shia önce herkesi ters köşeye yatırıp Lars Von Trier’in ‘Nymphomaniac’ında oynadı. Sonra da sinemayı bir kenara bırakıp ‘performans sanatçısı’ oldu. ‘Nymphomaniac’ın galasına üzerinde “Ben ünlü değilim” yazan bir kese kâğıdını kafasına geçirerek geldi.

        Sonra o kese kâğıdıyla 5 gün bir galeride oturdu! Hatta bu ‘performansı’ sırasında bir kadının kendisini baştan çıkarıp tecavüz etmeye çalıştığını açıkladı. 3 gün boyunca tekrar tekrar oynadığı bütün filmleri izlediği ‘performans’ını, birkaç ay önce iki ortağı Nastja Sade Rönkkö ve Luke Turner’la Oxford’da bir asansörde 24 saat geçirdikleri ‘acayip’lik izledi.

        Biz burada ‘sanatsal’ bir şey diye ‘ünlü’ modacımız Hakan Akkaya’nın Marquis de Sade’ı mezarından ters döndüren, Pasolini’nin kemiklerini sızlatan ‘The 120 Days Of Sodom’ defilesinin fotoğraflarına bakarken Shia LaBeouf ile 2 ortağı yeni projeleri için yollara düştü.

        KOORDİNATLARI VERİYORUM

        LaBeouf ile ekibinin yeni ‘performansı’nın adı ‘TAKEMEANYWHERE’ (Beni herhangi bir yere götür). Bu performanslarında üç kafadar bir yolculuğa çıkıyor. 23 Mayıs’ta başladıkları yolculuk 23 Haziran’da bitecek. Başlangıç noktasını kendileri seçmiş ama yolculuğun biteceği yeri otostop çekerek bindikleri arabaların onları nereye götüreceği belirleyecek. Shia ve arkadaşları yolculuk süresince nerede olduklarının koordinatlarını da Twitter’da @thecampaignbook adresinde paylaşıyorlar. Şimdilik sayısı 445 bin olan takipçilerine de çağrıda bulunuyorlar: “Biz buradayız, gelin bize katılın ve herhangi bir yere götürün.” Ben bu satırları yazarken üçlünün bulunduğu yerin koordinatı ‘40°07’24”N 111°38’39”W’ şeklindeydi. Salt Lake City yakınlarında Provo diye bir yermiş:) Yolculuğu takemeanywhere.vice.com adresinden de gerçek zamanlı izleyebiliyorsunuz bu arada.

        BENİ BİR YERE GÖTÜRÜN!

        Rönkkö bu performansın ‘güven’ ve ‘yolculuk’ hakkında olduğunu söylüyor. LaBeouf, “Bugüne kadar yaptığımız en pahalı ve en samimi iş” diyor. Bir mesaj da tıpkı benim gibi Ege’de bir kasabaya yerleşme hayalleri kurup duran orta yaşlı romantiklere! Üç sanatçı, önümüzün arkamızın sağımızın solumuzun teknoloji olduğu şu günlerde doğaya kaçarken her anımızın insanlar tarafından izlenmesinin paradoksuna dikkat çekiyorlarmış!

        Önceki gün bir Reddit yazarı koordinatlarından üçlünün yerini tespit edip yanlarına gitmiş. Birlikte yemek yemişler. Buluşmanın görüntülerini Youtube’da paylaşmışlar. Shia LaBeouf’un yeni ‘performansı’yla ilgili her satırı okurken kalkıp yanlarına gitmek geldi içimden... Sonra kafamı kaldırdım manzarası dev bir inşaat çukuru olan 5-10 metrekarelik bir odada olduğumu fark ettim yeniden...

        Şimdi kös kös oturmuş, üç-beş deri kıyafet, bir-iki zincirle Marquis de Sade’ın ‘The 120 Days Of Sodom’unu podyuma çıkaran, “Noktayı koydum. Şimdi diğer modacılar düşünsün” diyen Hakan Akkaya’nın defile fotoğraflarına bakıyorum.

        Bir yandan da çaresizce haykırıyorum: “Beni herhangi bir yere götür!”

        Diğer Yazılar