Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZAR, yönetmen, yapımcı kısaca on parmağında on marifet insan Judd Apatow, mutlulukla ilgili düşüncelerinin yıllar içinde değiştiğini söylüyor: “Yazdığım ya da yönettiğim bir filmin eleştirmenler tarafından beğenilmesi, gişede iyi hasılat yapması falan beni mutlu eder diye düşünüyordum. Filmlerimi eleştirmenler beğendi, gişede iyi para kazandılar. Ama ben mutlu olmadım. Bu konu üzerinde düşününce beni mutlu eden şeyin başarmak değil başarıya giden yolda olmak olduğunu fark ettim...”

        FOTOĞRAFTA KAZANAN VAR

        Günlerdir Rio’daki olimpiyatlardan ajanslara düşen fotoğraflara bakıyorum. Yüzde 80’den fazlasında hep kazananlar var. Fotoğrafçılar sporcuların yüzlerinde mağlubiyetin üzüntüsündense zaferin coşkusunu yakalamaya çalışıyorlar hep. Bense ‘kaybedenleri’ arıyorum yüzlerce karenin arasında.

        Yıllarca olimpiyatı ‘önemli olan kazanmak değil katılmak’ olarak algıladığımdan mı yoksa ezeli ve de ebedi bir kaybeden olduğumdan mı bilmiyorum. Boynunda bir altın madalyayla ortalıkta gezinmenin bir sakıncası yok ama kaybetmenin güzelliği diye de bir şey var.

        59’UNCULUK DA MUHTEŞEM

        İşte bu güzel kaybedenlerden biri Etiyopyalı yüzücü Robel Kiros Habte. Dünyanın gözü bir havuzu dolduracak kadar altın madalya kazanan Michael Phelps’in üzerindeyken, ben mayosunun üzerine sarkan göbeği, belini çevreleyen ve de benimkilerden aşağı kalmayan ‘aşk kulpları’yla dili dışarıda yorgunluktan bitmiş bir vaziyette tıngır mıngır finişe gelen Habte’yi alkışlıyordum önceki gün.

        100 metre serbestte her biri birer kas yığını olan 59 yüzücü arasında son yılların modası ‘dad bod’ı (baba vücudu) ve bileğinin hakkıyla 59’uncu olan Robel Kiros Habte’ye bakarken Aptow’un sözlerini hatırladım: “Başarmak yolda olmaktır...”

        KOŞMAK DEĞİL YÜZMEK İSTEDİM

        Yarış sonu gazetecilere konuşan 24 yaşındaki Etiyopyalı ‘en güzel kaybeden’ Habte, “Çok mutluyum, bu benim olimpiyatlardaki ilk yarışımdı” demiş coşkuyla. Sosyal medyada ‘göbeğiyle’ alay eden bazı sümsüklere inat, “Ülkem için farklı bir şeyler yapmak istiyordum, o yüzden yüzmeyi seçtim” diye anlatmış tatlı tatlı. Özel davetiyeyle Rio’ya gelen üniversite öğrencisi Robel Kiros Habte, uzun mesafe koşucularıyla ünlü ülkesinde herkesin sabah kalkıp koştuğunu söylüyor ve ekliyor: “Ben koşmak değil yüzmek istedim. Bugün, bu havuzda yarışı kaçıncı sırada bitirdiğimin bir önemi yok. Ben yüzücü olmak istedim...”

        100 metreyi 1.04.95’te yüzen, “Aslında daha hızlı yüzüyorum. Sabah antrenmandan sonra biraz gergindim” diyen Hatbe, en iyi derecesinin 59.08 saniye olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyor. Gururla...

        İSTANBUL OLİMPİYATLARI!

        Elemelerde Fildişi’nden Thibaut Danho ve Domink Cumhuriyeti’nden Johnny Perez Urena’yla havuza giren ve adeta 5 yıldızlı bir otelin havuzunda keyif yaparcasına aheste aheste finişe yüzen Robel Kiros Habte, olimpiyatın sözlük anlamı gibi duruyor bence.

        Bütün motivasyonunu ‘kazanmak’ üzerine kuran, ikinciliği asla kabul etmeyen bir spor kültürünün hüküm sürdüğü ülkemizde ‘spor kamuoyunun’ sık sık açıp olimpik sözlükteki ‘Habte’ maddesini okumalarında büyük yarar olduğuna inanıyorum.

        Tutya Yılmaz’ların, Mete Gazoz’ların ve adını yazamadığım daha onlarca olimpik sporcunun ‘ruhu’ndan anlamayan, ülkemizin olimpiyatlarda bir madalya kazanamamasını ‘Olimpiyat Fiyaskosu’ diye haber yapan internet sitesi bu olimpiyatların en büyük kaybedeninin kendisi olduğunu fark ettiğinde İstanbul’da bir olimpiyat yapılacağına inanıyorum.

        Diğer Yazılar